“Şiir yazı yazar bina okur yapar.” İlkokuldaydı, duvar gazetesi sorumluluğu verildiğinde. Mimari ve yazın aşkı böyle başladı. Önce duvarlara yazdı. Sonra yazdıklarının ışığında yapılar yarattı. On altısında köşe yazarıydı. Liseyi İstanbul’da okudu. Başka yerler, kentler görme arzusuna kapıldı. İstanbul, Anadolu derken Avrupa’yı dolaştı. Tarihi, doğal güzellikler onu büyüledikçe içindeki yazma ve yapı sevdası coştu. ‘’Şiir yazı yazar bina okur yapar’’ biri oldu. Mimarlık sadece plan çizmek değildir Bektaş için. Yaşama katılmak, yaşamak ve yaşatmaktır. Silifkeli yazar arkadaşım Yaşar Öztürk, ‘’Yakın Tarihimiz’’ adlı köşe yazısında Mimar Cengiz Bektaş için: ‘’ Devamlı değişeceksiniz, değişmediğiniz gün ölmüşsünüz demektir ‘’ diye tanıtmış. Doğru bir tanımlama. Değişime ve gelişime her daim açık olan mimarımız, izlerini ülkemizin her bir yöresine bırakmıştır. Gurur duyulacak bir aydınımızdır.
Muğla Müzesinin yapılması için Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından görevlendirilen sevgili üstadımız mimar Cengiz Bektaş ile 3 yıl önce Özbekler Kültür Evi’nde tanıştık. Hoş sohbetten sonra kendisine ‘’Türkiye’de İz Bırakanlar adlı kitabım için söyleşi yapalım mı?’’ diye bir teklifte bulundum. İşlerinin yoğun olduğunu, zaman bulursam neden olmasın diye cevabını alınca rahatladım. Kısmet bu yılmış. Geleneksel Muğla mimarisini taşıyan, daha önce sattığı ama Muğla sevdalısı olduğu için yeniden satın aldığı Saburhane’deki evinde bu güzel söyleşiyi gerçekleştirdik.
Turgay Mutlu: Hangi tarihte ve nerede doğdunuz?
Cengiz Bektaş: 26. 11. 1934 Denizli Çay Mahallesi doğumluyum.
T.M: Ailenizin Lakabı var mıdır? Nedir?
C.B: Bektaşlar derler. Mevlevilik ve Nakşibendilik var ailemde.
T.M: Okul öncesi mahalle arkadaşlarınız ve oynadığınız oyunlardan aklınızda kalan var mıdır?
C.B: Hepsini anımsarım. Fırıncı oğlu İlhan, Atilla Tokatlı… Ülkemizin en iyi çevirmenlerindendir. Su arığı üzerinde köprüler, bentler, adalar yapardık. Çelik çomak oynardık.
T.M: İlkokulu nerede okudunuz? Öğretmeniniz kimdi?
C.B: Gazi İlkokulunda ve İstanbul Şehzadebaşı’nda okudum. Makbule hocam öğretmenimdi.
T.M: İlkokul anılarınızdan paylaşmak istediğiniz var mı?
C.B: Suriye’nin başkenti Şam dedim. Öğretmenim Halep dedi. Öğretmenimin yanlışlığını ortaya çıkardım. Arkadaşlarım öğretmenden yana oldular, iddialaştık. Daha sonra abimin coğrafya kitabını getirdim, ispat ettim ve iddiayı kazandım. İddia 1 liralık çikolataydı. Bu anımı hiç unutamam.
T.M: Ortaokulu ve Liseyi nerede okudunuz? Anılarınızı paylaşır mısınız?
C.B: Ortaokulu ve liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudum. O dönemde ben izcilik yaptım. Ülkemizi yurt dışında (Dünya İzcilik Toplantısı) ilk temsil eden kişiyim.
T.M: Üniversiteyi nerede okudunuz? Anılarınızı anlatır mısınız?
C.B: Devlet Güzel Sanatlar Akademisini ve İTÜ’yü ikisini bir arada kazandım. Ama ben akademiyi tercih ettim. 2 yıl orada okudum. Sonra Münih’e gittim. Sınava soktular beni. İlk defa bir Türk çocuğu bir üst sınıfa alındı. Lisede Almanca okumuştum.
T.M: Askerliği ne zaman yaptınız? Anılarınız var mı? Öncesi ve sonrasını anlatır mısınız?
C.B: 1964 yılında polisle beni askere aldılar. Komutanlık lojmanları yaptırılmak üzere… Halen daha bu yapılar kullanılır. Askerden önce ODTÜ Şehircilik Bölümüne öğretim görevlisi olarak çağrıldım. Burada bir yıl çalıştım. Mimarlık bürosu şefliği yaptım. Askerden sonra kendi serbest büromu Ankara’da kurdum.
T.M: Üniversite sonrası meslek yaşamınızı nerede başladınız?
C.B: Münih’te 2 yıl çok önemli mimarla çalıştım. Onların bir ortak bürosunu yönettim. Burada iki tane önemli yarışma kazandım.
T.M: Politikayla uğraştınız mı?
C.B: Bizde anlaşıldığı anlamda politika yapmadım. Hayır.
T.M: Ne zaman evlendiniz?
C.B: 1957 yılında Frankfurt’ta Bedia Çolak ile evlendim. Daha sonra bir evliliğim daha oldu. 3. Evliliğimi Gönül Seyfullah ile İstanbul’da yaptım. Eşim mimardır.
T.M: Çocuklarınız var mı?
C.B: Dört çocuğum var. Dört tanede torunum var.
T.M: Kısaca günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?
C.B: Tasarlayarak, okuyarak ve yazarak günüm geçiyor.
T.M: Hangi tür kitapları okumayı seversiniz?
C.B: Roman okuyamam. Bilgi kitaplarını okumaktan hoşlanırım. Devamlı okurum.
T.M: Cengiz Bektaş kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
C.B: Cengiz Bektaş okuyup yazan, sözüne yüzde yüz sadık, başka bir şey olmayı düşünmemiş mimar, ama bildiğini yazmaya çalışan bir yazar ve ozan.
T.M: Mimar olmayı çocukluk döneminden mi istiyordunuz?
C.B: Lise 1 den beri mimar olmayı düşünmüştüm ve oldum. Başka üniversite hiç bir sınava girmedim.
T.M: Sizce bir yapının mimarisinde estetik mi önemli? Yoksa ondan öncelikli olan nedir?
C.B: Bir kere işlevini tam yerine getirecek sağlamlık önemli şarttır. Estetik bunu tamamlar. Öncelik sonralık yoktur.
T.M: Mimar olmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
C.B: Mimar olmak isteyen gençlere elbet olun derim.
T.M: Mimarlık ve Arkeoloji ilişkisinden bahseder misiniz? Bu ikisi birbirini tamamlıyor mu?
C.B: Kimileri beni Arkeolog sanır. Üniversitede kültürümüzün oylumları dersini veriyorum. Kültürümüzün oylumları ise 12.000 yıl öncesinden günümüze kesintisiz geliyor. Ve çok inandığım Sabahattin Eyüpoğlu’nun bir sözü var: ‘’ Bu kültür kazanının içinde eriyen de benim, eriten de benim’’ derdi. Dolayısıyla mimarlıkla arkeoloji birbirini tamamlar.
T.M: Çok yönlü çalışmalar yapıyorsunuz. Şiir yazmaya ne zaman başladınız?
C.B: 15 yaşında şiir yazmaya başladım. Bir adam, ocağa kömür atıyordu. Ondan esinlenerek ilk şiirimi yazdım.
T.M: Bugüne kadar kaç kitap yazdınız?
C.B: 106 kitap yazdım. 22 tanesi şiir kitabı olup diğerleri deneme, araştırma, inceleme ve çocuk yazınına giren kitaplar üzerinedir.
T.M: Aydın kişi kimdir?
C.B: Serbest ve bağımsız düşünebilen kişidir. Toplumuna karşı sorumluluk duyan ve empati duygusu gelişmiş kimsedir.
T.M: Hobileriniz var mı?
C.B: Suyla oynamak benim hobimdir. Aynı zamanda resim yapar, desen çizerim.
T.M: Muğla’ya gelip tekrar yerleştiniz, sevindik. Hoş geldiniz. Muğla üzerine ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Projelerinizden bahseder misiniz? Muğla’nın dokusu bozulmasın diye neler yapılmalı?
C.B: Muğla’mızın tümü üzerine değil ama ben Büyükşehir Belediyesi tarafından müzenin tasarımını yapmak üzerine çağrıldım. Müzenin izlencesini de ben yaptım. Gelen önce burayı görecek, sonra diğer ilçeleri görecek. Muğla’nın dokusu bozulmaması için yazdığım’’ Türk Evi’’ adlı kitabımdan isteyenler okuyup yararlanılabilirler.
T.M: Nail Çakırhan ve Halet Çambel ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Mavi Yolculuk anılarınızı anlatır mısınız? Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Sabahattin Eyüpoğlu, Hasan Ali Yücel, Vedat Günyol, Nail Çakırhan ve Halet Çambel ile olan dostluğunuzu ve Gökova anılarını da soralım?
C.B: Nail Çakırhan, her şeyden önce şair. Bu ortamda büyümüş yaşamanın asal değerlerini bilen kişi. Derdi de mimar olarak bilinmek ve tanınmak değil. Yalnız kimi yaşama kültürümüzün değerlerini bugünün insanına duyurmak. Nail Çakırhan yakın dostumdu. Onu eleştirdiğim zaman bunu ilk anlayan ve doğrulayan kişidir. Halet hanım, benim için bir anıt insan. Özellikle tarih öncesi için yaptığı çalışmalar hepimiz için yol gösterici olmuştur. 95 yaşına kadar işinin başından ayrılmamıştır. Avrupa çapında bir ödülü ona verdiklerinde yaşam öyküsünü benden istediler. Ve 120.000 dolar gibi bir ödül kendisine verildi. Bir kuruşunu bile dokunmadan başkanlığını yaptığı kazıya vermiştir. Mavi yolculuk, bu söylediğiniz isimlerin hepsine Anadolucu derler. Anadoluluk bizim için gerçek bağlayıcı harçtır. Ve Sabahattin Bey, bunu bir yaşam kültürü durumuna getirmiştir. Mavi yolculuk, mavi insanlarla yapılır. Mavi insan, yurdunu seven, onu tanıtan, keşfettiklerini paylaşan insandır. Bir gerçek mavi yolcu, ne kimsenin omuzuna biner, ne omuzunu bindirir. Mavi yolcular Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kültür politikası önerebilen kişilerdir. Vedat Günyol, benim deneme yarışması seçici kurulu üyesidir. Hepsinden çok şey öğrendim. Ama hepsinden en önemlisi bilginin ve sevginin paylaşılmadan çoğalmadığıdır. Hayat, paylaştıkça güzelleşir.
T.M: Osmanlı dönemi mimarisiyle günümüzü karşılaştırırsak değişen ne oldu?
C.B: Abdülhamit döneminde nasıl batıdan kopya ediliyor ise bugünde aynı şey yapılıyor.
T.M: Bugüne kadar kaç ödül aldınız? En önemli ödülünüz Ağa Han mı?
C.B: Bugüne kadar çok ödül aldım. Benim için en önemlisi Uluslararası Mimar Sinan Ödülü, Mimarlar Odası’nın verdiği Mimar Sinan Büyük Ödülü, bir de yaptığım yapılarda kimilerinin Cumhuriyet dönemine örnek gösterilmesi, Uluslararası şiir ödülü: Vitruvius ödülü, Ceyhun Atuf Kansu ödülü, Türk Dil Kurumu ödülü, Abdi İpekçi şiir ödülü ve Ağa Han Mimarlık ödülü. Bunun gibi ödüllerim çok. 25 in üzerinde mimarlık ve şehircilik ödülüm var.
T.M: En sevdiğiniz yazarlar kimlerdir?
C.B: Behçet Necatigil, Fazıl Hüsnü Dağlarca. Beni tanıtan ve dergisinde yayınlayan Dağlarca’dır. Uluslararası örneği: Arkadaşımız Cengiz Aytmatov, Stefan Zweig ve John Steinbeck ‘tir.
T.M: Stratonikiea ile düşünceleriniz nedir?
C.B: Ekrem Akurgal sayesinde en erken tanıdığım yerlerden biri Stratonikiea’dır. Bugünde Anadolu’nun geçirdiği çok önemli dönemlerin izini taşır. Özellikle yapılan kazıda bu dönemlerini her bir izinin silinmeden tüm tarihimizin korunmasıdır.
T.M: Afrodisias kenti hakkında ne söylemek istersiniz?
C.B: Afrodisias, bütün yeryüzünde bir kent. ‘’Bana verilecekse benimle anılacaksa o Afrodisias’yadır ‘’ der İmparator Adrian. Benim için gerçek Anadolu. Anadolu’dur gerçek Afrodisias. Gerçekçi Roma yontusunun (heykel) kaynağı Afrodisias’tır.
T.M: Çevre kirliliği hat safhada. Doğa yok ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
C.B: Bugünkü savaş silahları dünyayı 60 kere yok edecek güçte. Bir kişi çıkıp bütün dünyayı tehdit edebiliyor. Keşke insanlar bir yaprağın bile onlar için önemli olduğunu duyumsayabilseler. Silah üreteceklerine insanca yaşamak için gerekli olanları üretmeye çalışsalar. Ben üniversite çağından beri buna fiziki olarak ta çalıştım. Amerika, kendi çıkarları için çevrenin kirlenmesine göz yumuyor. Sözüm ona gelişmiş ülkeler, çevreyi en çok kirleten ülkeler. İlerlemeyi teknoloji zannedenler, benim çocukluğumun cennetini cehenneme çevirdiler. Sanıyorum bunun değişmesinin başlangıcı yaşama biçimimizi değiştirmekten geçiyor.
T.M: Cengiz Bey, bu güzel söyleşi için size çok teşekkür ediyorum. Gelecek kuşaklara aydınlatıcı bilgiler verdiniz. Son olarak ne söylemek istersiniz?
C.B: Son olarak Muğla’dan bugün insanlığı empatiyi unutmuş kentlerin ders almalarını öneririm. O yüzden Muğla’dayım.
Yorum Yazın