Bir Muğla Sevdalısı Hemşehrimiz Mimar Meral Oğuz

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bir Muğla Sevdalısı Hemşehrimiz Mimar Meral Oğuz
Abone ol
Her meslekte olduğu gibi mimarlık da sevgi ve emek ister. İşinizi severek yaparsanız başaramayacağız proje ve tasarım yoktur. Meral Hanım, yaptığı çalışmalarla birçok projeye imza atmış ve emek vermiştir. İlçemizdeki Hacı Ömerler Evinde ve Sarnıç’ta emeği vardır. Eskiyi yeni haline getirmek, tıpa tıp zor olsa da Meral Hanım bu işi lâyıkıyla yaptığı için başarıyor. Yaptığı, restore ettiği birçok eseri yerinde gezdim ve gördüm. Başarısından dolayı kutluyorum. Muğla’mızın kültürünü iyi bildiği ve iyi tanıdığı için de verimli çalışmalar yapıyor. Üstelik Tabakhane Semtinden eski bir Muğla evi alıp yenileyerek eski Muğla kültürünü hem yaşıyor hem de yaşatıyor. Ailesi, anne ve baba tarafı, İlçemize bağlı Leyne (Turgut) Kasabasından olup, halen daha yaşamlarını burada sürdürüyorlar. Hemşerimiz Meral Hanımla, sevgili arkadaşım Sadettin Özbek sayesinde tanıştık. Sağ olsun. Sıcak, mütevazı ve işini çok seven birisi olduğu izlenimini edindim. Bir dost, bir kardeş kazandım. Onun tecrübesi ve bilgi birikiminden Muğlalıların yararlanmasını isterim. Gelin onu biraz daha yakından tanıyalım: Turgay Mutlu: Hangi tarihte ve nerede doğdunuz?
 Meral Oğuz:

 24.08.1973 tarihinde babamın o sırada görev yaptığı Doğubeyazıt’ta doğdum.

T.M: Ailenizin Lakabı var mıdır? Nedir?

M.O: Hem annemin hem de babamın sülalesi Yatağan ilçesine bağlı Leyne’lidir. Annem Mülkiye (Ergül) tarafı Girit’ten gelme olup “Bahçıvanlar” lakabıyla bilinir. Babam Selahattin Oğuz tarafı Denizli Tavas’tan gelme olup Çulhallar (Çulha Aliler) lakabıyla bilinirler. Annemin babası Belediye eski çavuşlarından Mehmet Ergül olup Yatağan Muğla yolundaki köyün girişindeki top çamları kendi elleriyle dikmiştir. 3 kız kardeşin en küçüğüyüm. Ablalarım Sibel Aydın ve Emel Şahin’dir.

T.M: Okul öncesi mahalle arkadaşlarınız ve oynadığınız oyunlardan aklınızda kalan var mıdır?

M.O: Bayramlarda, şubat ve yaz tatillerinde Leyne’ye geldiğimizde şehir dışından gelen kuzenler ve aşağı mahallede oturan ananemlerin evi civarındaki komşularımızın çocukları ile çeşitli oyunlar oynardık. Meyve ağaçlarının tepeleri ve köyümüzün meşhur su arıkları en büyük oyun alanlarımızdı. Saklambaç ve yakalanbaç gibi oyunlar oynardık. Büyüklerimizin deyimiyle ve her çocuk gibi “şerlenmeyi” çok severdik.

T.M: İlkokulu hangi okulda okudunuz? Öğretmeniniz kimdi?

M.O: İlkokulu İzmir Balçova’da Orhangazi ilkokulunda okudum. İlk öğretmenim Bedri Erenoğlu idi.

T.M: Ortaokulu nerede okudunuz? Anılarınız var mı?

M.O: Balçova Ortaokulunda okudum. Okulun masatenisi takımındaydım.

T.M: Liseyi nerede okudunuz?

M.O: Liseyi İzmir İnönü lisesinde okudum.

T.M: Üniversiteyi nerede okudunuz? Paylaşmak istediğiniz anılarınız var mı?

M.O: Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık fakültesinde Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerimi tamamladım ve iş hayatına İstanbul’da başladım. Sözgelimi Nişantaşı’ndaki küçük bir mimarlık atölyesinden Sabancı Holding bünyesindeki İnşaat Dairesi gibi son derece kurumsal yapılar içinde çeşitli kademelerde çalıştım. Yüksek Lisansımı yaparken aileme ekonomik olarak yük olmamak adına hem çalışıp hem de eğitimime devam ettim. O dönemlerde mesai dışında ayrıca geceleri, yarışmacı ekiplerin içinde bulunmak bir tutkuydu ve mesleki gelişimime katkısı olan unsurlardan biriydi.

T.M: Politikayla uğraştınız mı?

M.O: Politikaya hiç girmedim. Şuana kadar hiçbir parti üyeliğim yok. Her partiden yerel yönetime eşit mesafede olmak ve böylece Çekül Vakfı Muğla Temsilciliği görevimi layıkıyla yürütebilmek kaygısıyla da siyasetler üstü konumda kalmayı tercih ettim. Ancak yerel ve ulusal ölçekte ülke siyasetinden de uzak değilim. “Ülkesini seven” insanlar arasında şu veya bu şekilde ayrımcılık gözetmeyen, her türlü politik görüşe saygılıyım. Gelecekte ve gerekirse elini taşın altına koymak amacıyla uygun koşullar oluştuğunda siyasette aktif rol almayı da düşünebilirim. Tarihi kent merkezlerinin rehabilitasyonu benim öncelikli çalışma alanım. Zaten yüksek lisans eğitimim de bu yönde. Bu nedenledir ki Tarihi ve Doğal sitlerden yana zengin kentimiz söz konusu olduğunda işin mutfağında yeterince çalışmış biri olarak karar verici konumda olmak da isterim.

T.M: Evlilik ne zaman oldu?

M.O: 2003 yılında Elektrik Elektronik Mühendisi Eşim İsmail Kemal Bol ile evlendik.

T.M: Çocuklarınız var mı? İsimleri nedir?

M.O: Evliliğimizden 2 oğlumuz oldu. Eşim ve ben Akyaka’da Deli Memed rüzgârıyla dans ederken (rüzgar sörfü yaparken) denizde tanıştık. Deniz tutkumuzun bir yansıması olarak oğullarımızın adı da Ada ve Deniz’dir.

T.M: Kısaca günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?

M.O: Eski Muğla Kültürünü yaşatmak adına ve kendimiz de bu kültürü yaşamayı sevdiğimizden Tabakhane bölgesinde eski bir Muğla Evini satın alarak restore ettik. 5 yıldır orada yaşıyoruz. İstanbul’daki yaşantımın aksine evden işe yürüyerek 2,5 dakikada Arastanın içinden geçerek ve “Çaputlaan Gög İneg gibi” oraya tosa, buraya tosa, eşrafla selamlaşa halleşe evden işe gitmek büyük keyif. Evimizde ve mahallemizde eski tipik Muğla yaşantısını tüm gelenek ve görenekleri ile bugün de yaşıyoruz. Çocuklarımızla yatay apartman diye tabir ettiğim çıkmaz sokağımızda bu yaşantıyı sürmek Muğla’da yaşamaya dair en büyük sevincimizdir.

T.M: Hangi tür kitapları okumayı seversiniz?

M.O: Daha çok mesleki gelişimimle ve kişisel gelişimle ilgili kitaplar okumayı tercih ediyorum. Bunun yanı sıra roman okumayı da çok seviyorum. Bu aralar daha çok İhsan Oktay Anar’ın ve Amin Maalouf’un romanlarını okumayı seviyorum. İkisinin de ortak yanının güçlü tarih bilgisine dayanan hikâyeler üzerinde çalışmaları olması beni cezbediyor.

T.M: Meral Oğuz kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?

M.O: Meral Oğuz kimdir? Sorusunu sorduğunuzda hemen aklıma “babamın kızıyım” demek geldi nedense… Tabi ki anneciğim buna alınmasın ama iş hayatıma en çok katkısı olan kişilik özelliklerimin, babamın eğitim hayatımız boyunca ilkokuldan başlayarak yoğun ilgi ve takibi ve bizleri kendi ayakları üzerinde duran güçlü bireyler olarak yetiştirmesiyle gerçekleştiğini söyleyebilirim. Kendimi mesleği ile fazlaca özdeşleşmiş bir kimse olarak görüyorum. Öyle ki eş ve anne olup, önceliklerim konusundaki ezberim bozulduğunda demek böyle de bir hayat varmış diyebilmiş, kariyer de yaparım çocuk da sözünün çok da kolay olmadığını anlamıştım. Hem kendi işinin patronu düzeyinde mimar olmak, hem de eş ve anne olmanın keyfini yaşayabilmenin iyi bir eş seçimine bağlı olabildiğini ve bu bakımdan da şanslı olduğumu söyleyebilirim. Keza bir projeye odaklandığımda 3 ila 9 gün dünyadan kopabildiğim ve ofiste gecelediğim de az değildir.

T.M: Çekül’ün ilkeleriyle ,felsefesiyle ne zaman tanıştınız?

M.O: Çekül Vakfı ile Üniversitede okurken henüz kurulduğu sıralarda ve Y. Mimar Oktay Ekinci’nin Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube Başkanlığını yaptığı sırada tanıştım. Mimarlar Odası ile Çekül o dönem “Kamu, yerel, Sivil, Özel” birlikteliğini ön planda tutan birçok projeyi birlikte yürütmüştü.

T.M: Mimarlık felsefenizi özetler misiniz?

M.O: İnsan odaklı mimarlık felsefesine sahibim. Örneğin bir tarihi çarşının sağlıklaştırılmasından söz ediliyorsa maalesef daha çok fiziki yapının sağlıklaştırılması gerçekleştiriliyor. Oysa asıl önemli olan o tarihi çarşının (Arasta’nın) insan malzemesini yaşatmaksa eğer, Ahilik geleneğinden gelen ruhu önceleyen sosyal projeler üzerinde çalışılması bana daha cazip geliyor.

T.M: Sizin için Mimarlık ne ifade ediyor?

M.O: Birçok insan için mesleği para kazanma aracıdır. Ancak mesleğim Mimarlık benim yaşam biçimimdir. Dolayısıyla hobisinden para kazanan şanlı insanlardan biri olduğumu düşünüyorum.

T.M: Ülkemizdeki Mimarlık Eğitimi konusunda neler söylemek istersiniz?

M.O: Mimarlık, insan yaşamı için hayati önem arz eden ve insan yaşamını doğrudan etkileyen meslekler listesinde yer almaktadır. Bu açıdan tıp alanı insan yaşamı için ne kadar önemliyse mimarlık da bir o kadar önemli. Doğru tasarlanmamış mekânlarda yaşamak zaman içerisinde insanları hasta eden bir durumdur.

T.M: Şimdiye kadar Muğla’da kaç projeye imza attınız?

M.O: Muğla’daki ofisimiz Asar Mimarlık olarak kuruluşumuz olan 2001 yılından itibaren ağırlıklı olarak il genelinde Koruma Alanlarında olmak üzere ve birkaç tanesi Türkiye çapında olmak üzere 140 projeye imza attık. Bunların arasında Kamuya hizmet veren projelerimizi oldukça önemsiyoruz. Gelecek kuşakların geçmişten referans alma haklarının korunması adına önemsiyoruz. Muğla merkezde Özbekler Evi, Belediye Kültür Evi (Şerefler Evi) Hacıkadı evi, İnşaat Mühendisleri Odası Muğla Şube binası (Hancılar Evi), Muğla Valiliği Şahidi Kültür Merkezi (Şeyhler Evi), Muğla Üniversitesi Çift Cumbalı Kültür Evi (Bağlamacılar Evi), Koca Mustafa Efendi Kütüphanesi, Atatürk İlkokulu Kız Meslek lisesi kamusal anlamda emek verdiğimiz proje ve uygulamalardan bazılarıdır. Milas’ta Baltalı Kapı ve çevresi ile Hacıilyas Meydanı ve Çevresi sokak Sağlıklaştırma projeleri, Mimarlar Odası Milas Temsilciliği (Körpezler Evi) binası restorasyon uygulaması, Yatağan Bölgesinde Hacı Ömerler Evi, Ata Sarnıcı, Bozüyük’te Kanuni Dönemine işaretlenen, Cami, Han ve Köprü restorasyonu projeleri, Kavaklıdere bölgesinde Feyzullah Ağa ve Kamil Ağa Konakları, Hasan Dede türbesi ve Karahaliller mezarlığı restorasyonları, Datça, Bodrum ve Fethiye’de kiliseler, Selimiye’de Hamam restorasyonu gibi sanat tarihine konu olan hemen her yapı türünden çeşitli örnekleri ilimiz genelinde ve ekibimizle yürüttük.

T.M: Oktay Ekinci ile nasıl tanıştınız?

M.O: Muğla’ya gelişim Y. Mimar Oktay Ekinci’nin önerisi ile olmuştur. Şu anki Büyükşehir Belediyemiz başkanı Osman Gürün 1999 seçimlerinde ilk kez Muğla Belediye başkanı seçildiğinde o zamanki rakiplerinin aksine “Sit Alanını koruyarak yaşatacağız” söylemi ile seçilince, Oktay Bey kendisine beni ekibine almasını önermiştir. Bunun üzerine 1999-2001 yılları arasında, bir nevi kısmen bugünkü KUDEB oluşumu gibi işlev gören Muğla Belediyesi Koruma Alanları bürosu sorumlusu olarak hizmet verdim. Aynı zamanda Muğla Kent Meclisi

sekreterliğini ve Yerel Gündem 21 Projesi genel sekreterliğini yürüttüm. Oktay Bey ile öğrenciliğim sırasında “Uygarlıkların izinde ülkemiz üniversitemiz” sloganıyla kurulan ve Anadolu çapında Mesleki ve bilimsel çalışmalar yapan “Galata Gönüllü Çalışma Grubu” vesilesiyle tanışmıştım.Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şube bünyesindeki grubumuzun 1993 yazında Muğla Saburhane Bölgesi ve Fethiye Kayaköy çalışmalarına katılmıştım. Bu sırada Muğlalı olduğumu öğrenen ve eşi Fıstıkların Zehra Ekinci (Mimar) vesilesiyle Muğla Sevdalısı olan Oktay Ekinci, bu sevdasına beni de ortak etti diyebilirim…

T.M: Nail Çakırhan ve Halet Çambel ile nasıl tanıştınız?

M.O: Nail Çakırhan ve Halet Çambel’i tanımak Muğla’ya gelişimle ilgili olarak mesleki ve kişisel gelişimim adına en büyük kazanımlarımdan biridir diyebilirim. Muğla Belediyesi Özbekler Evi rölöve, restitüsyon ve restorasyon proje çalışmalarını Nail Çakırhan ve Prof. Dr. Alirıza Özbek danışmanlığında yürütmüş olmak bana, Muğla’da benden önce nice meslek büyüklerimin yanı sıra alaylı Mimar Nail Çakırhan’ın elinden su içen son mimar olma özelliğini de sağlamıştı.

T.M: Son dönemdeki projeniz neydi? Gelecekte hayata geçirmek istediğiniz projeler neler?

M.O: Aslında proje dediğiniz şey bitmeyen bir süreçtir. Büromuzda birçok proje aynı anda yürüyor ama en son bitirdiklerimizden biri Muğla Valiliği Şahidi Kültür Merkezi projesidir. Bu proje Şahidi Camii restorasyonundan ayrı bir proje, Camilerin restorasyonlarına Vakıflar Genel Müdürlüğü bakıyor. Kültür Merkezi olarak işlev görecek sivil Mimarlık örneği konut yapısı Şahidi Camii ile aynı senaryonun parçalarıdır. Eski eserler söz konusu olduğunda her projenin bizim için ayrı bir yeri ve öğretisi var. Bu proje ile Muğla’da Mevleviliğin ve Mevlevilik felsefesinin izlerini sürmek oldukça heyecan vericiydi. Restitüsyon (eskiden nasıldı projesi) raporları Koruma Kurulu arşivindedir. Projelerimizin sadece restitüsyon raporları, ilgili araştırmacılar için iyi birer kaynaktır aynı zamanda. Milas Belediyesine hizmet verdiğimiz ve geçtiğimiz günlerde Tarihi Kentler Birliğinden ödül alan Sokak Sağlıklaştırma projelerimizin hayata geçmesini istiyorum. Bu konuda Milas Belediyesi ile Muğla Valiliği arasındaki prezantasyona yönelik görüşmeler devam ediyor.

T.M: Genç Mimarlara ne tavsiye edersiniz?

M.O: Çok yönlü olmalarını tavsiye ederim. Fotoğraf, resim, heykel gibi görsel sanat dalları ile de ilgilenmelerini, sosyoloji, felsefe ve tarih okumaları yapmalarını tavsiye ederim. Bol bol mesleki konferans, kongre, fuar ve sergileri takip etmelerini ve henüz eğitimleri bitmeden aynı zamanda iş hayatında gerekli olabilecek her türlü donanımı boş vakitlerinde kazanmaya çalışmalarını öneririm.

T.M: Mimarlık dışında ilgi duyduğunuz başka alanlar var mı?

M.O: Yazmayı seviyorum. Yazın alanıyla ilgileniyorum. Mimarlık ve yaşam kültürü üzerine yazılarım var. Muğla Ticaret Odası ve Muğla Valiliği Kültür Turizm Dergilerinde yazılarım yayınlandı. Katrancı Evleri ile ilgili yazılarım çıktı. Ara sıra sempozyumlara da bilimsel makalelerimle katıldığım oluyor.

T.M: Sizce başarılı mimari projelerin olmazsa olmazları nelerdir?

M.O: Ölçek… İnsan ölçeği ve kent ölçeğini gözetmeleri, disiplinler arası çalışma sonucu elde edilmiş olmaları, bütüncül yaklaşımlar içermeleridir.

T.M: Mimarlık kültürel bir miras mıdır?

M.O: Elbet mirastır. Bizim mesleğimiz temelde usta çırak ilişkisine dayanır. Onun için mimarlık kültürü ve yapı sanatı da kuşaktan kuşağa aktarılan bilgiye dayanması bakımından bir mirastır.

T.M: Yapmak istediğiniz ya da yapılmasını gerekli gördüğünüz bir projeniz var mı?

M.O: Fethiye Kayaköyü’nün uzun yıllardır sonuçlanmayan Koruma planı sorunları nedeniyle plansız ve mevcut doku ile uyumsuz kaçak yapılaşmaya teslim olması ve bu bakımdan Kültürel kimliğini önemli ölçüde yitiriyor olmasına kahroluyorum. Buranın Koruma Kullanma dengesini gözeten Kültür öncelikli bir rehabilitasyona tabi tutulması, mesleki anlamda en büyük hayalim ve dileğimdir. Şu ana kadar Kültür Bakanlığı aslında bana göre içerik olarak olumlu, ancak işleyiş olarak kaygı verici bir şartname hazırlamak suretiyle bir girişimde bulundu. Ancak henüz bir sonuç yok. Yani “ekonomik rant” bir amaç olmamalı, doğru kurgulanmış bir projenin “sonucu” olmalı. Eğer herhangi bir işi doğru düzgün yapıyorsanız para da kazanırsınız zaten… Yapılabilecekleri görmek (hissetmek) ama yapılmadığını ve tam tersi olduğunu görmek biz farkındalığı yüksek meslek insanları için çok üzücü oluyor.

T.M: Sizce başarılı Mimar kimdir?

M.O: Yaptığı projelerin yıllar sonra da işlemeye devam ettiğini kullanıcıların içinde sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürdüklerini, kendilerini tanımlı ve ait hissettiklerini gören bir mimar başarılı bir mimar demektir. Ancak kimi zaman yapı sahiplerinin (işverenlerimizin) ekonomik kaygıları ve imar yönetmelikleri veya mimari boyutu planlanmadan yapılmış imar planları, mimar olarak bizlerin

de hayal gücünü sınırlandırabiliyor. Bunların etkisi daha çok orta ve uzun vadede ortaya çıkıyor…

T.M: Yeni proje çizip yapmak mı kolay, yoksa eskiyi restore ederek yenilemek mi kolay?

M.O: Bildiğin iş en kolay iştir sözünden yola çıkarsak ve bizim ofis olarak diğer meslektaşlarımıza zor gibi görünen Koruma projeleri üzerinde çalıştığımızı düşünürsek, bizim için zor diye bir şey yok, tecrübe edilmeyen konular olabiliyor. Örneğin daha önce hiç çalışmadığımız bir konuda iş yapacaksak mutlaka uzman danışman desteği alıyoruz. Mesela Marmaris kale müzesinin teşhir tanzimini yenilerken bir müzecilik uzmanı ile çalışmıştık.

T.M: Çok zevk alarak çalıştığınız projeniz hangisidir?

M.O: İnşaat mühendisleri odası Muğla Şubesi ve Mimarlar Odası Milas temsilciliği binası restorasyonları, meslektaşlarımdan oluşan yönetim kurullarının müşterimiz konumunda olmaları nedeniyle çok keyif alarak yaptığımız uygulamalardandır. Her mimarın bir tarza yatkınlığı vardır ama her zaman müşteriniz sizden yatkın olduğunuz tarzda yapı yapmanızı istemeyebilir, ama bu örneklerde en azından aynı dili konuşuyor olabilmek işi kolaylaştırmış ve keyifli hale getirmişti.

T.M: Sizce sağlıklı bir bina, bir yapı nasıl olmalıdır?

M.O: Her türlü ihtiyacının kendi kendine yetecek şekilde kendi bünyesinde çözüldüğü yapılar. Şimdilerde bunlara çeşitli isimler ve kategorilerine göre sertifikalar veriliyor mesela…

T.M: Bir Mimar olarak Belediye Başkanlarına ne tür önerilerde bulunursunuz?

M.O: Bir belediye başkanı, iyi bir lider, iyi bir yönetici konumunda olmalı, bir yönüyle halktan biri diğer yönüyle de gerektiğinde sınırlarını doğru çizebilen, yaşam biçimiyle ve sosyalitesiyle örnek alınan bir model olmalıdır bence. Belediye başkanları genellikle teknik insanlar değillerdir, olmak zorunda da değillerdir. Bu nedenle farklı disiplinlerden, bilgili, tecrübeli ve eğitimli, toplumun çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutacak güvenilir danışmanları olmalı, ekibini iyi seçmeli ve seçtiği ekibe de güven duymalıdırlar. Her şeyi kontrol etme ve bildiğini sanma eğiliminden uzak durmalı ancak kontrolü de tamamen elden bırakmamalıdırlar. Ekipte motivasyon ve sinerjiyi ön planda tutmalıdır. Unutmamalıdır ki birbirini sevmeyen insanlar ekip olamazlar…

 

 Mimarlık ve şehircilik konusunda yereldeki bir takım dinamiklerden hareketle ve oy kaygısı ile değil uzun vadede iş görecek planlamalarla hareket edilmelidir. İyi bir plan farklı disiplinlerden insanların bir arada çalışması ve mimari ölçeğin de taslak olarak çalışılmış ve gözetilmiş olması ile olur. Kimi zaman bir mimari projeyi ele aldığımızda maksadına uygun bir tasarım yapamadığımızla karşılaşmamalıyız.

T.M: Leyne( Lagina—Hekate Tapınağı) ,Eskihisar ( Stratonikeia) ile ilgili projeleriniz var mı? Gelecekte neler yapılabilir?

M.O: Turgut benim çocukluğumda çok daha şirin bir beldeydi sanki… Ya da çocukluk her zaman farklı duygular uyandırır ya insanda. Turgut’un bir belde belediyesi olarak kalmasını ve kendi kendinin değerlerinin ve çevresi ile birlikte potansiyellerinin -ki buna Stratonikeia yerleşimi ve civar köyleri de dâhil- farkında olarak yerinden yönetilmesini çok isterdim. Termik santralin olumsuz etkileri öncesinde çocukluğumda çay kıyısındaki ovada yediğimiz kafam büyüklüğündeki şeftalilerin tadını halen hatırlarım. Bölgenin tarımsal potansiyeli, arkeolojik ve jeolojik potansiyeli bu zamana kadar çok daha iyi yönetilebilirdi diye düşünüyorum tabi. Şimdi teker teker köyler taşınıyor. Ben 2006 yılında buranın dünya üzerindeki Pagan nüfusu için önemli bir turizm potansiyeli oluşturacağını düşündüğümden ve babamın köyün gençleri adına kurduğu hayalleri belki ilerde gerçekleştirebilirim düşüncesi ile Lagina ve Hekate isimlerini doğal ürünler, yeme içme konaklama vb. birçok alanda tescil ettirerek satın almıştım. Hayalim annem ya da babam gibi ortaokuldan sonra köyümüzden kopan gençlerin tekrar köye dönmeleri için bir potansiyel yaratacak işleri kurmak ve özellikle zeytinyağı konusunda marka olmaktı… Annemin dayısı Girit kökenlidir ve İtalyanlara fabrika kurmuş insandır rahmetli. Yakın zamana kadar bölgede işleyen tek taş değirmen de büyük dayımıza aitti. Ancak bölgenin geleceği belirsiz. Toprağın altındaki mücadelede kömürün mü yoksa arkeoloji ve tarımın mı galip geleceğini zaman içinde göreceğiz… Kimbilir belki tanrıca Hekate tüm olan bitenleri izliyordur…

T.M: Meral Hanım sizinle tanıştığım için çok memnun oldum. Bize çok faydalı bilgiler verdiniz. Sizin gibi vizyon sahibi kişilerin olması İlimiz ve İlçemiz adına bir şanstır. Gelecekte daha birçok projeye imza atmanızı ve Leyne’de yapacağınız yatırımlar için başarılar dilerim. Ayrıca bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Son olarak ne söylemek istersiniz?

M.O: Asıl ben teşekkür ederim. Tüm okurlara ve Muğla halkına sevgi ve selamlarımı sunarım. Hoşça kalın…


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
Yatağanspor, Marmaris Gençlikspor’u ezdi geçti!Önceki Haber

Yatağanspor, Marmaris Gençlikspor’u ezdi...

ADD Yatağan Şubesi de anıta çelenk koyduSonraki Haber

ADD Yatağan Şubesi de anıta çelenk koydu

Yorum Yazın