Abone ol
Güneş Şarkıları, Suların Uğultusu ve Tiyatro Şarkıları adlı üç tane solo albümü bulunan Şarkıcı Serap Yağız’ı, Esentepe Sitesinde oturduğum yıllarda bloklarımız karşı karşıya olduğu için yakından tanırım, bilirim. Ailesini yakından tanıdığım için kendisiyle röportaj yaparken fazla zorlanmadım. Sesinin güzelliği ve yeteneği o yıllardan beri bilinse de şarkı söylemeyi çok sevdiği için bir ölçüde kendi kendini keşfetmiş ender sanatçılarımızdandır.
Alçak gönüllü, mütevazı ve fiziki duruşuyla sahneye çok yakışıyor doğrusu. İstanbul Kurtuluş’ta Keyf Kahvede buluştuk. Kırk yıllık dost gibi çabuk kaynaştık. Muğla’yı, Yatağan’ı çok özlediğini söyleyen Serap Hanım, o akşam orada bir hafta sonra Moda—Teras’ta yapılacak olan “Muğlalılar Gecesi” için, dernek yönetim kurulu üyesi canım arkadaşım Mehmet Turgutoğlu’ndan davet aldı, çok mutlu oldu. Sonra öğrendim, geceye katılmış ve 5 güzel şarkı okumuş. Yaşamının en güzel yıllarını Yatağan’da geçiren içimizden biri olan Serap Yağız’ı gelin beraber tanıyalım:
Turgay Mutlu: Hangi tarihte ve nerede doğdunuz?
Serap Yağız: 15. 09. 1977 tarihinde Ankara’da doğdum.
T.M: Aileni tanıtır mısın?
S.Y: Babamın ismi Mustafa Yağız, Annemin adı Leyli’dir. Bir müddet Yatağan GELİ Lojmanlarında oturduk. Babam TKİ de çalıştı. Dozer operatörüydü. Abilerim Yüksel, Murat ve birde Ümit adında bir kardeşim var. Yatağan benim ve ailem için özel bir yerdir.
T.M: İlkokulu hangi okulda okudunuz? Anılarınız var mı? Hangi oyunları oynardınız?
S.Y: Ankara’da Cumhuriyet İlköğretim Okulu’nda okudum. Ben İlkokuldayken ismini veren çocukların ayakkabı ve palto bedenlerini almışlardı. Herkese aynı renk paltolar gelmişti. Ben küçük olduğum için neden böyle olduğunu anlayamamıştım. Büyüdüğümde ise halkın hala böyle olduğunu görmek benim canımı çok acıttı. Halkın yoksul olduğu için dağıtıldığını büyüyünce anladım. Bu anımı unutamıyorum. Yakan top, seksek, ip atlama ve evcilik oynardık.
T.M: Ortaokulu nerede okudunuz? Hatırladığınız Öğretmeniniz ve arkadaşlarınız kimlerdir?
S.Y: Yatağan’da okudum. Kerim Öğretmenimi hiç unutamam. Öğrencilerine bir ağabey, bir arkadaş gibi davranırdı. O yüzden bende yeri özeldir. Seçil Ertuğrul, Esengül benim çok sevdiğim ve halen daha görüştüğüm arkadaşlarımdır.
T.M: Liseyi nerede okudunuz? Paylaşmak istediğiniz anılarınız nedir?
S.Y: Yatağan Lisesi’nde okudum. Benim çok aktif olduğum bir dönemdi. Okulun Voleybol kulübündeydim. Bando takımındaydım. Tüm oratoryolarda yer aldım. Zümrüt Kaya ve Selçuk Başak Öğretmenlerimi sert oldukları için hatırlıyorum.
T.M: Üniversite okudunuz mu?
S.Y: Üniversiteye gitmedim. Liseden hemen sonra Kültür Bakanlığı—TRT Ankara Radyosuna geçtim.
T.M: Politikayla uğraştınız mı?
S.Y: Ben kendimi bildim bileli zaten politik bir insanım. Çünkü Alevi kökenliyim. Aleviler yıllardır ezilen bir halk olduğu için politik tavrım ve duruşum hep oldu. Muhalif tavrımdan kaynaklı ve müzisyen olduğum için bu toplumla ve sorunlarıyla zaten ilgiliyim. Zaten insan olmanın gereğiyle dünyanın öteki ucunda yaşayan bir insanın acısını acın yapabilmendir. Bir yerde zulüm varsa ona gözlerini kapatmamandır.
T.M: Kısacası günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?
S.Y: Bir bağlamanın teline mutlaka dokunuyorum. Bağırarak şarkı söylüyorum. Gece uyumadan önce mutlaka bir kitap okuyorum. En önemlisi sevecek, öpecek, koklayacak bir çocuk mutlaka bulurum. Arkadaşlarımla provamı alırım. Mutlaka bir şeyler karalarım.
T.M: Hangi tür kitapları okumayı seversiniz?
S.Y: Kitap okumayı çok severim. Sürekli okurum. En son “Küçük Prensi” okudum. Nilüfer Açıkalın’ın “Karanlıkta Çok Güzelim” adlı kitabını okudum. Bana hediye edilen bir kitap olduğu için son okuduğum kitap o oldu. Politik kitaplar okumayı severim. Bunun yanı sıra roman, Nazım Hikmet şiirleri, Ömer Hayyam ve Cemal Süreyya şiirleri okurum.
T.M: Serap Yağız kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
S.Y: Sadece yeryüzüne şarkılar söylemek için gelmiş ama hiçbir zaman bu dünyaya ait hissetmeyen bir kadın olarak tanımlıyorum. Nedeni ise her gün gözümüzün önünde bunca acı ve haksızlık yaşanırken insanların tüm bunlar yokmuş gibi davranmasına ve hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamalarına anlam veremiyorum. İnsanların hayattaki iyi ve güzel şeyleri gereksiz telaşlar ve istekleri uğruna hayatlarını bir hiç gibi yaşamaları çok acı. Çok duygusal bir insanım. Kısacası hümanistim. Dünya bu kadar kötüyken iyi bir insan olarak yaşamak çok zor. Bu yüzden bana iyi gelecek tek yol müziktir. Çünkü ben şarkılar söylerken açlık yoktur, sınıf farkı yoktur, diller, bayraklar ve sınırlar yoktur. Sadece notalar vardır. Ben onların üstünde dans etmeyi seçerim. Ancak dünya o zaman, yaşanılacak bir yer olur benim için.
T.M: Müziğe olan ilginiz nasıl ortaya çıktı?
S.Y: Şarkı söylemeyi zaten çok seviyorum. Sanki genetiğimde varmış gibiydi. Sonradan keşfedilmiş bir şey değil.
T.M: Sanat hayatınıza başlayalı kaç yıl oldu?
S.Y: Profesyonel anlamda 1999 yılından beri müzik yapıyorum.
T.M: Şimdiye kadar kaç albüm çalışmanız oldu?
S.Y: Üç tane solo albümüm var. İlki “Suların Uğultusu”, ikincisi “Güneş Şarkıları” ve üçüncüsü “Tiyatro Şarkıları” olmak üzere üç adettir. Ayrıca üç tanede karma—albüm çalışmam oldu.
T.M: Hangi tür müzik çalışması yapıyorsunuz?
S.Y: Kesinlikle bu ülkenin köklerinden beslenen ama yüzünü batıya dönmüş ve türlü denemeye açık bir müzik yapıyoruz. Müzik uzun soluklu bir yol. Ben bu yolda hem kendimi hem de müziğimi aramaya devam ediyorum.
T.M: Bir müzik aleti çalıyor musunuz?
S.Y: Çocukluğumdan beri bağlama çalıyorum. Bu aralar gitar derslerine başlayacağım.
T.M: Hangi sanatçılarla çalışma yaptınız? Düet yaptınız mı?
S.Y: Moğollar Gurubundan Taner Öngür’le tanışıp birlikte müzik yapma kararı aldığım için 2005 yılında İstanbul’a geldim. Müzik yolculuğumun başından beri Taner Öngür’le çalışıyorum. Ama yaptığım tüm albümlerde Moğollar Gurubu bana çok destek oldu. Hem kalpleriyle, hem de enstrümanlarıyla albümlerimde oldular. Taner Öngür, benim bu hayattaki en büyük şansımdır. Hem müzikal anlamda hem de yaşamın içinde benim hep yanımda olmuştur. Hep değer verdiğim insanlar arasında olacaktır. Üç albümün toplamında bana destek olan isimler ve benim yanımda olan sanatçı arkadaşlarım şunlardır: Cahit Berkay, Taner Öngür, Ferhat Ersöz, Erdal Erzincan, Erkan Ogur, Hayko Cepkin, Mor ve Ötesi, Cem Davran, Erkan Can, Derya Alabora, Serkan Keskin, Çağlar Çorumlu, Sema Maritz, Tülay Günal ve Sacit Akel’dir. Sizin aracılığınızla bir kez daha emekleri ve yanımda oldukları için çok teşekkür ederim.
T.M: Bir kadın olarak bu ülkede müzik yapmanın zorlukları var mıdır?
S.Y: Kesinlikle vardır. Çünkü müzik yapmayı bırakın bu ülkede kadın olarak yaşamanın kendisi zorluklarla doludur. Hal böyleyken hem kadın, hem müzik yapmaya çalışmak ve birde politik duruşunuz var ise kendinizi ifade etmek neredeyse imkansıza yakın. Bunlar belli başlı söyleyeceğim ilk zorluklardır. Detaylara vurmaya kalkarsam sayfalar yetmez.
T.M: Hangi tür müzik dinlersiniz? Neyi seversiniz?
S.Y: Muharrem Ertaş ve Aşık Veysel benim olmazsa olmazlarımdır. Caz ve Rock müzik dinlemeyi de çok seviyorum. Bunlardan da John Lennon ve Roj Charles’i çok beğeniyorum.
T.M: Türkülerin, şarkıların gençlere sevdirilmesi için ne gibi adımlar atılmalı sizce?
S.Y: Bu müziği yapan insanlara destek olmak lazım. Çünkü siz genç müzisyenlere destek olmazsanız bir süre sonra her şeyin ayrıştığını ve ötekileştiğini görürsünüz. Bu uğurda emek veren tüm müzisyenlerin desteklenmesini düşünüyorum. Ancak böyle yakın olabileceğimizi düşünüyorum.
T.M: Başarılı bulduğunuz meslektaşlarınız kimlerdir? Örnek aldığınız sanatçılar var mı?
S.Y: Bir Cem Karaca’nın , bir Aşık Veysel’in bir daha bu ülkeye geleceğini inanmıyorum. Yaşamıyla, yazdıklarıyla, sazıyla ve sözüyle sonsuza kadar öyküneceğim ve yılmadan türkülerini söyleyeceğim tek isim Aşık Veysel’dir.
T.M: Gelecekte ne gibi bir projeniz var? Güfte ve beste çalışmalarınız var mı? Nedir?
S.Y: Üç albümden iki tanesi proje albümüydü. Yani şöyle, “Güneş Şarkıları” albümünü Türkiye’de ilk kez güneş enerjisiyle beslenen bir sahnede konser verip albümünü çıkardım. İkinci projemde, “Tiyatro Şarkıları” tiyatroda sonsuz bir derya ve müzikle ayrılmaz bir ikiliydi. Onca muhteşem tiyatro şarkıları var iken bunları bir albüm haline getirmemek olmazdı. Bu yıl, dördüncü albümü çıkarmayı düşünüyorum. Planlarımda bir değişiklik olmazsa bu albümde ağırlıklı söz ve müziği bana ait olan şarkılar söylemek istiyorum. Söz ve müziği bana ait besteler yaptım. Naçizane bu albümde de yapmayı düşünüyorum.
T.M: Muğla—Yatağan denilince sizdeki çağrışım nedir?
S.Y: Net iki çağrışım var. Biri çocukluğumdan beri halkı zehirleyen termik santralleri ve Yatağan’ın hala unutamadığım yemek lezzetleri. Zeytinyağlı yemeklerini çok özledim. Düğün yemekleri çok lezzetli olur. Birde nerede bir Ege Şarkısı çalsa, kendimi orada hissediyorum.
T.M: Bugüne kadar yaptığınız müzikle, kendinizi yeterince anlattığınızı düşünüyor musunuz?
S.Y: Hayır düşünmüyorum. Bu uzun soluklu bir yol. Seksen yaşına da gelsem hala arayış içinde olacağımı biliyorum.
T.M: Başka bir hobiniz var mı?
S.Y: Tiyatro müzikleri yapmayı çok seviyorum. Sahnede oyun oynarken o anda ve o duyguyla müzik yapmak müthiş bir duygu. Son dört yıldır Nazım Hikmet’in yazdığı “Şeyh Bedrettin Destanı” isimli oyunun müziklerini yapıyorum. İleride imkânım olursa, bir müzikal oyun içerisinde yer almak isterim.
T.M: Ailenizde müzikle uğraşan başka biri var mı?
S.Y: Kardeşim Ümit, inanılmaz bir müzisyendir. Bateristtir. Onu kıskandığım durumlar çok olmuştur. Çünkü birçok konserimde adının haykırıldığını çok duymuşumdur. Gurur duyuyorum.
T.M: Varmak istediğiniz bir yer var mı? Vardınız mı?
S.Y: Benim yazdığım şarkılarla acısını, sevincini yaşayan insanlar olduğunu bilmek, varmak istediğim en yegâne yerdir. Şarkıları insanlar dinledikçe, paylaştıkça güzelleşir ve anlam bulur.
T.M: Bugüne kadar kaç ödül aldınız?
S.Y: Bugüne kadar birçok plaket ve değerli ödüller aldım. Ama içlerinden benim için önemli olan Hacı Bektaş’ı anma törenlerinde verilen beyaz mermerden yapılmış ‘’Güvercin’’ ödülüdür. Çünkü biz Aleviler her zaman barıştan yana olan bir halk olduk. Beyaz güvercinde barışı temsil etmektedir.
T.M: Serap Hanım, bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim. Müzik yaşamında başarıların artarak devamını dilerim. Son olarak ne söylemek istersiniz?
S.Y: Ben bir kadın olarak özgürce bağırarak şarkılar söylemek istiyorum, hem de tüm renklerimle, nefesim yettiğince. Ama bunları yaparken bu kötülük dolu dünyada şarkılar söyleyerek, hayata tutunan bir kadın olarak , kadınlar ölmesin istiyorum. Dünyanın kadınlarla, özgürleşeceğine inanıyorum. Her yerde çocuk kahkahaları olsun istiyorum. Ancak bu dünyadan giderken bilirim ki, çocuklar kahkahalar atıyor ve kadınlar özgürce yaşıyorsa, orası yaşanılacak yerdir ve barış gelmiştir. Siz Muğlalı arkadaşlarıma söylemek istediğim; iyi ki sizleri tanıdım ve sizlerle büyüdüm. Çünkü siz iyi insanlarsınız ve kapınızda, gönlünüzde herkese açık. İyi ki varsınız, iyi ki sizlerle büyümüşüm. Muğla’yı ve Muğlalıları çok seviyorum. Sevgi ve selamlarımı sunuyorum. Hoşça kalın.
Yorum Yazın