Tam tamına 26 yıl Yatağan’da oturan, hizmet eden, kadınlarımızın ve kızlarımızın ufkunu açan, iz bırakan, politika yapan, politika üreten ve bunun yanı sıra hayat mücadelesi veren cesur yürekli aydın bir kadındır Bedriye Gürkan.
Turgay Mutlu: Hangi tarihte ve nerede doğdunuz?
Bedriye Gürkan: 11.02.1950 tarihinde Konya’da doğdum.
T.M: Ailenizin Lakabı var mıdır? Nedir?
B.G: Avdan Şıh’ının torunuyum. Dedem Bozkır’da Halk Fırkası’nın ilk Bucak Başkanıymış.
T.M: Okul öncesi mahalle arkadaşlarınızla ne tür oyunlar oynardınız?
B.G: Yakan top, futbol, yedi kiremit, saklambaç, yağ satarım-bal satarım ve istop oynardık.
T.M: İlkokulu hangi okulda okudunuz? Öğretmeniniz kimdi?
B.G: İlkokulu iki ayrı okulda okudum. Dördüncü sınıfa kadar Kız Tatbikat Okulu, 4 ve 5. sınıfları Mümtaz Koru İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim, Avniye Adıgüzel idi.
T.M: Ortaokulu nerede okudunuz? Hatırladığınız Öğretmenleriniz ve anılarınız var mı?
B.G: Kız Sanat Ortaokulunda okudum. Türkçe öğretmenlerim Şair Oğuz Tansel’in eşi Kalbiye Tansel ve Türkiye Öğretmen Hareketi’nin önderlerinden Ali Çiçekli’nin eşi Gülsevim Çiçekli’dir.
İngilizce öğretmenimiz, Ayla Nur Bülbül, Müzik öğretmenim ise İbrahim Sarıçiftçi idi.
T.M: Liseyi nerede okudunuz? Paylaşmak istediğiniz anılarınız nelerdir?
B.G: Konya Atatürk Kız Lisesi’nde okudum. Lisedeyken Konya Astsubay Okulu’ndan İngilizce, edebiyat ve matematik derslerine öğretmenlerimiz gelmişti. Marshall planını ve Amerikan Emperyalizmi sözlerini ilk kez İngilizce öğretmenimiz Binbaşı Selahattin Ertürk’ten öğrendim. Türkçe öğretmenimiz Üsteğmen Mesut Akça’nın iki sözü yaşamım boyu benimle oldu: “Sevmek vermek demektir”, “Acıyı duyanlar değil, çekenler bilir. Cezayir’de kan gövdeyi götürse aklınıza Ça ça ça gelir.” (Fransızlar o yıllarda Cezayir’de katliam yapıyordu ve ça ça ça dansı meşhurdu.) Bu iki öğretmenimin yaşamımın, düşüncelerimin ve politik yapılanmamdaki rolü büyüktür.
T.M: Üniversiteyi nerede okudunuz? Anılarınız var mı?
B.G: Hacettepe Tıp Fakültesi’nde okudum. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi’ne polisin girişini protesto etmek için Tıp Fakültesini işgal ettik. Ben H.Ü Fikir Kulübü Yönetim Kurulu Üyesiydim. Aynı zamanda da işgal komitesinde yer alıyordum. Sabah öğrenciler geldiğinde öğrenci tabanında yeterli desteği sağlayamadığımızı gördük. İşgal kırılabilirdi. O sırada toplanan Üniversite Senatosu tatil kararı aldı. İşgali kaldırdık. O an ki sevincimi hiç unutamam.
T.M: Üniversite sonrası meslek yaşamınızı nerede ve ne zaman başladınız?
B.G: 1979 Eylül ayı başında Yatağan’ın Turgut Kasabası’nda başladım. Çalışmam için verilen bina bomboştu. Onu tam donanımlı bir sağlık ocağı durumuna getirebilmek için köy köy dolaşarak, kişi kişi konuşarak, perdelerini elimde dikerek yaptığım çalışmaları unutamam.
T.M: Politikayla uğraştınız mı? Anılarınız var mı?
B.G: Politikayla uğraşmak değil, politika tüm yaşamım oldu. Genel seçimlerden birinde köy çalışmalarına gitmiştik. Mehmet Yiyen’nin lokantasını ayarlayıp çocukların orada yemek yemesini sağlıyordum. Birisi onların haline acımış: “Zavallı çocuklar anneniz, babanız dağlarda, köylerde geziyor, siz aç kalıyorsunuz” demiş. Kızım Toprak’ın verdiği cevap beni çok etkilemişti: “Bizim lokantada yemek yiyecek paramız var. Annemle babam yiyecek ekmek bulamayan çocuklar karınlarını doyurabilsin diye çalışıyorlar, politika yapıyorlar, biz halimizden çok memnunuz ve hiç şikâyetçi değiliz. Siz bize acıyacağınıza, siz de biraz bunun için çalışsanız iyi olur.”
T.M: Ne zaman evlendiniz?
B.G: Nikâhımız Ankara—Ulucanlar Cezaevi’nde 26 Aralık 1971 tarihinde kıyıldı. Eşimle ilk kez evlendikten sonra kızıma 9 aylık hamileyken kaçak olarak birlikte kalmaya başladığımız 18 Ocak 1973 tarihinde aynı evde bir araya geldik. Bu aradaki sürede her ikimiz cezaevi ve kaçaklık süreçleri aynı evde kalmamızı engellemişti.
T.M: Çocuklarınız var mı? Durumlarını biraz anlatır mısınız?
B.G: Üç çocuğumuz var. En küçük çocuğum Can’ı Yatağan’da doğurdum. Yatağanlı gibi yetiştirdim. Toprak adında bir kızım ve ondan da bir torunum var. Adı Ayşe Ekin. Orta çocuğum Atakan, satrançta Türkiye birinciliklerini Yatağan adına aldı ve Yatağan’a armağan etti.
T.M: Günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?
B.G: Günlük yaşamım nerdeyse 24 saat politikayla iç içedir. Dernekler, CHP’de yaptığım çalışmalar tüm günümü alır. Evde eşimle sohbetlerimiz bile politika üzerinedir. Çünkü benim için politika “Yurdunu ve halkını sevme uğraşıdır.”
T.M: Sizin çok kitap okuduğunuzu biliyoruz. Genelde hangi tür kitapları okuyorsunuz?
B.G: Tarih, araştırma ve kadın konulu her türlü kitapları okumayı severim. Sesli kitapları dinleyerek okuyorum.
T.M: Bedriye Gürkan kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
B.G: Mücadele etmeyi ve zoru başarmayı seven, boydan boya yaşamını ulusu, yurdu ve emekçilerin kurtuluşu uğruna mücadeleye adayan, mesleğini çok severek yapan, görme engeline rağmen “Körüm değil, ölüm yeter” diyerek ayakta kalan ve her tür uğraşısını sürdüren bir kadındır. Eşi Mustafa Gürkan onun için der ki “Bedriye durmaz, durdurulmaz.”
T.M: Yatağan’da iz bırakanlardan birisiniz. Yatağan’a kaç yılında geldiniz? İlk geldiğiniz yılları anlatır mısınız?
B.G: Turgut Sağlık Ocağı’nda göreve başladım. İki ay sonra Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu. Kamuda çalışan çaycılara kadar herkes sürülmeye başlandı. Altı ay dayanabildim. Eskişehir Çifteler’e sürüldüm. Hocam Prof. Dr. Nusret Fişek’in “Orada önlüğünü giymeden seni Şavşat’a sürerler, istifa et, muayene aç ve özel hekimlikte de ilkeli, dürüst, koruyucu hekimliği öne alan, halk sağlığını düşünen, meslek onurunu koruyan bir hekim ol. Sen bunu yapabilecek 8-10 meslektaşımdan birisin. Sana güveniyorum.” Sözleriyle kamudan istifa edip Yatağan’da muayene açtım. 3 ay sonra 12 Eylül faşist darbesi geldi. Eşim cezaevine girdi. On beş günde bir muayenem güvenlik güçlerince basılarak halka gözdağı verildi.
T.M: Yatağan’da kadınların ufkunu açan çalışmalarınızı anlatır mısınız?
B.G: Yaşamımda kadınların insan hakları uğruna mücadele etmesinin gerekliğinin farkına Yatağan’da vardım. Aslında Yatağan’da halkı, kadını, işçiyi, köylüyü, dostluğu, kısaca insanı tanıdım. İlk kez 12 Eylül’ün zor koşullarında 1983’te “Doktor Bedriye’nin günü varmış diyerek Çağlar Restoran’da 8 Mart kutlamasına başladık. CHP Kadın Kolları çalışmaları 1999’da Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin kuruluşu… Aradaki yıllarda mahallelerde, köylerde kadın toplantıları, muayenemin bekleme salonunda “Cumartesi Kadın Buluşmaları”… Ve burada sabırla iğneyle kuyu kazar gibi kadın yetiştirme çalışmaları…
T.M: Yatağan’da Cumhuriyet Kadınları Derneği olarak ne gibi faaliyetlerde bulundunuz?
B.G: Birçok faaliyetler yaptık. Esas olarak yaptığım, kadınların politik, entelektüel, kültürel gelişmelerini sağlamak, onlara insan haklarını öğretmek ve bu yolda mücadele içinde olmalarını sağlamak, toplumsal mücadelenin her alanında yer almaları için yüreklendirmek, tüm bu konularda bilinçlenmeleri için çalışmak esas etkinlik ve eylem alanlarımız oldu.
T.M: Kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
B.G: Birkaç konuda kitap yazmayı düşünüyorum. Birincisi politik yaşamım, yaşadıklarım, deneyimlerim. İkincisi Yatağan’daki hekimlik yaşamım, Yatağan insanları, dostluklarım. Üçüncüsü engelli yaşamım konusunda üç ayrı kitap çalışmam olacak.
T.M: Hobileriniz var mı?
B.G: Ud çalmayı öğreniyorum. Klasik Türk Müziği okurum. Kitap okurken dinleyerek kitap okuduğum için o sırada örgü, tığ işi yaparım.
T.M: Şimdiye kadar kaç ödül aldınız?
B.G: Çok ödül aldım. Yaptığım politik ve kültürel etkinlikler çerçevesinde CKD’den ve pek çok demokratik kitle örgütlerinden plaket ve ödüller aldım. En sonuncusu ve en önemlisi “Muğla’da 100 Yılda 100 Kadın” ödülünü almamdır. Daha da önemlisi bu ödülün hazırlayıcısı ve kitabın editörü Prof. Dr. Yasemin Balcı Hanım’ın “Bedriye Hanım siz yüzyılda yüz kadın içinde değil, yüzyılda 5 kadın içindesiniz.” Sözleri çok anlamlıydı. Resmi bir ödül değildir ama Yatağan’da yaşayan herkesin “Doktor Bedresi” ve “Bedriye Ablası” olmak, Yatağan’dan ayrıldıktan 13 yıl sonra bile hala unutulmadığımı görmek bana yaşamımın en büyük ödülüdür.
T.M: Aydın kişi kime denir? Aydın kişi kimdir?
B.G: Aydın kişi kendisini yetiştiren, içinde büyüdüğü topluma karşı görevlerini bilen, yurdu, ulusu ve o toplum için onları ileriye götürebilmek için son nefesine kadar mücadele eden kişidir.
T.M: Ülkemizin geleceği için bir endişeniz var mı?
B.G: Endişeliyim ancak bu endişe yalnızca beni daha azimle, daha derin bir inançla mücadeleye sevk etmekte. Mutlaka güzel günlerin geleceğine umudum bu endişeyi yok etmeye yetmekte.
T.M: Yatağan denilince sizdeki çağrışımı nedir?
B.G: Dostluk, vefa, insanlık, sıcaklık, sarıp sarmalayan koruyup kollayan, değerini bilip yücelten bir kent halkı. Gerçek Anadolu Aydınlarını tanıdığım bir yerdir.
T.M: Yatağan’ı sosyal ve kültürel açıdan nasıl görüyorsunuz?
B.G: Yatağan’da sosyal yaşamı ilerletmek isteyen nice dostum var. Ancak onların çabaları, istediklerini gerçekleştirmeye yetmiyor. Ortak akıl ve çabayla daha çok çalışmak, daha çok eylem ve etkinlik yapmak gerek.
T.M: Kadınlarımıza, gençlerimize siyaset konusunda bir mesajınız olacak mı?
B.G: Siyasetle uğraşsınlar ve bıkmadan, usanmadan, korkmadan uğraşsınlar. Siyaset bir bataklıktır denir. Unutmasınlar ki nilüferler bataklıklarda yetişirler. Bataklığın nilüferi olsunlar.
T.M: Gelecekte yapmak istediğiniz bir şey var mı?
B.G: Gelecekte kitap yazmak istediğimi söylemiştim. Ayrıca engelliler, kadınlar alanında ve siyasette geçmişten daha çok çalışmak istiyorum. Çünkü ülkemizin buna her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
T.M: Eşiniz Mustafa Gürkan hakkında neler söylemek istersiniz?
B.G: Mustafa İlker Gürkan, 1968 gençlik hareketinin Deniz Gezmiş ile birlikte iki önderinden biridir. Benimse önderim, öğretmenim, eşim, yoldaşım, dostum ve üç çocuğumun babasıdır. Bugün bir yerlerdeysem, benimle röportajlar yapılıp ödüller veriliyorsa Mustafa Gürkan’ın beni yetiştirmek konusundaki emeğinin payı büyüktür. Onun sağduyusuna, öngörülerinin güçlülüğüne, kararlarının isabetliliğine hep güvendim ve o hep haklı çıktı. Çocuklarımın başarısında babalarından aldıkları genetik özelliklerinin yanında, yetiştirmelerine Gürkan tarafından yapılan katkı da inkâr edilemez. Henüz 19 yaşındayken onu seçtim ve hiç pişman olmadım. İyi ki evlenmişiz.
T.M: Sizi çok seviyoruz. Sizinle gurur duyuyoruz. Sizleri Yatağanlı olarak kabul ediyoruz. Gerçekten de Yatağan’da iziniz çok. Röportaj için çok teşekkür ederim. Son olarak neler söylemek istersiniz?
B.G: Kitap yazmak, tarihe not düşmek çok önemli bir etkinliktir. Turgay Mutlu bu görevin üstesinden gelmek istiyor. Çok başarılı bir çalışma ortaya çıkaracağından eminim. Yaşamımın en güzel, en verimli, günlerini geçirdiğim Yatağan ve Yatağanlı kardeşlerim için yüreğimdekileri ortaya koyma olanağı verdiğin için size çok teşekkür ediyorum. Sevgili Yatağanlılar hep benim sevgili, dost, vefalı hemşerilerim olarak kalın. İlerici, demokrat, yurtsever ve mücadeleci özelliğinizi hep koruyun. Sizleri çok sevdim, sevmeye devam edeceğim. Hoşçakalın…
Yorum Yazın