Annemin Kuşları, Herkesin İçinde Hiç Olmak ve Bay Prada Nasıl Öldürüldü adlı üç öykü kitabı bulunan genç yazar Tunç Kurt’u içinizden eminim birçoğunuz biliyordur, tanıyordur. Annesi ve babası arkadaşım olduğu içinde kendisiyle gurur duyuyoruz. Genç yaşta üç öykü kitabı yazmak kolay olmasa gerek. Emek, bilgi ve çalışmanın ürününü iyi ortaya koymuş ve kitapları ülkemizin tanınmış kitabevlerinin raflarında yer almıştır. Daha önce Demeç Gazetesindeki köşemde ‘’Herkesin İçinde Hiç Olmak ‘’ adlı öykü kitabının tanıtımını yapmıştım. Akıcı bir dille öykülerini yazan Tunç Kurt, İstanbul –Etiler’de özel bir okulda edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Yerelden beslenen yazarımızla İstanbul –Bahçelievler semtindeki evinde bu röportajı gerçekleştirdik.
Tunç Kurt: 28 Mayıs 1982 tarihinde Yatağan’da doğdum.
T.M: Ailenizin Lakabı var mıdır? Nedir?
T.K: Baba tarafım, Celep Hüseyin (Üsen Celi) diye anılır. Anne tarafım, Teleflerin İsmailler diye bilinir. Babamın adı Mustafa, annemin adı Kübra’dır. Ağabeyimin adı Tuna’dır.
T.M: Okul öncesi mahalle arkadaşlarınız ve oynadığınız oyunlardan aklınızda kalan var mıdır?
T.K: Dokuz kiremit, saklambaç, tüf tüf denilen üflemeli kâğıt oyunu ve körebe oynardık. Ayrıca tornet yapıp yarış yapardık. Ulaş Ortan, Onur Ortan oyun ve mahalle arkadaşlarımdı.
T.M: İlkokulu hangi okulda okudunuz? Öğretmeniniz ve Müdürünüz kimdi?
T.K: Atatürk İlkokulunda okudum. Öğretmenim Meral Üstün, Müdürüm Orhan Gök Beydi.
T.M: Ortaokulu nerede okudunuz? Hatırladığınız Öğretmenleriniz ve anılarınız var mı?
T.K: Yenimahalle İlköğretim Okulunda okudum. Emel Yavuz matematik öğretmenim, Berrin Ceyhan ve Seher Özsoy Türkçe öğretmenlerimdi. Ortaokulda en yakın arkadaşım Şivan Öğdün ile tanışmamı ve onunla yaramazlık yaptığımız için dersten birkaç kez atıldığımızı hatırlarım.
T.M: Liseyi nerede okudunuz? Paylaşmak istediğiniz anılarınız nelerdir?
T.K: Yatağan Lisesinde okudum. Lise 2 de Hasan Uygun arkadaşımla ders esnasında öğretmenimizi ‘’müdür bizi çağırdı ‘’ diye kandırdık ve sınıftan çıktık. Müdürümüz Zümrüt Kaya Hanım bizi yakaladı ve disipline gittik. Daha sonra affedildik. Bu anımı unutamam.
T.M: Üniversiteyi nerede okudunuz? Paylaşmak istediğiniz anılarınız nedir?
T.K: Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümünde okudum. Ben edebi okumalarıma üniversitede başladım. Çanakkale’de okurken parasız kaldım. Elimdeki test kitaplarını satmak için sahafa gittim. Sahaf, kitapları satın almak istemedi ve bana “şuradan üç kitap seç al git” dedi. Ben de seçmeden kızgınlıkla üç tane kitap aldım, bu üç kitap benim hayatımın dönüm noktası oldu. İlk kitap Cemal Süreya’nın “Sevda Sözleri”, ikinci kitap İlhan Berk’in “Avluya Düşen Gölge” adlı şiir kitabı, üçüncü kitap Tolstoy’un “Kröyçer Sonat” adlı uzun hikâye kitaplarıydı. Bunları okuyunca ben şiiri sevdim. Sonra İkinci Yeni şairlerinin bütün kitaplarını okudum. Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi… Şiiri sevdim, amatörce yazdım, beğenmedim için hiç yayınlamadım. Okumaya devam ettim.
T.M: Askerliği nerede ve ne zaman yaptınız?
T.K: 2006 yılında İstanbul—Hadımköy’de kısa dönem Tankçı olarak yaptım.
T.M: Askerden önce ve sonra nerelerde çalıştınız anlatabilir misiniz?
T.K: Özel sektörde çalıştım. Halen daha devam edip Türkçe Öğretmenliği yapıyorum.
T.M: Üniversite sonrası meslek yaşamınızı nerede başladınız?
T.K: Yatağan’da Yatağan Dershanesinde çalıştım. Sonra Kariyer Dershanesini arkadaşlarımla kurdum. Daha sonra ayrılıp 2010 yılında İstanbul’a yerleştim.
T.M: Politikayla uğraştınız mı?
T.K: Aktif olarak uğraşmadım ama ülke gündeminden uzak değilim, takip ediyorum. Yazdığım hikayelerin bir kısmı politiktir.
T.M: Kısaca günlük yaşamınızdan bahseder misiniz?
T.K: İş dışı kalan zamanlarımda bol kitap okurum. Yazabilirsem yazmaya çalışırım. Onun dışında sevdiğim arkadaşlarımla vakit geçirmeyi severim.
T.M: Hangi tür kitapları okumayı seversiniz?
T.K: Hemen hemen her türden kitapları okumayı severim. Hikaye, roman, şiir ve deneme türü kitapları okumayı tercih ederim.
T.M: Tunç Kurt kimdir? Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
T.K: Hayatı ve her şeyi öğrenmeyi seven bir insanım. Yalnızlığı seven bir insanım. Bundan sonraki zamanımda hep yazmak isteyen biriyim.
T.M: Ne zamandan beri yazıyorsunuz?
T.K: 2007 yılından beri aktif olarak yazıyorum.
T.M: Yazdığınız metinlerin ve kitapların öykü türü olması bir tercih mi? Başka türlerde de yazıyor musunuz?
T.K: Kesinlikle tercihim. Öykü , benim için en vurucu edebi türdür. Çünkü az sözle çok şey anlatmak öyküye özgü bir özelliktir. Kitap eleştirisi, söyleşi ve deneme türleri de yazıyorum.
T.M: Şimdiye kadar kaç kitap yazdınız? Yeni bir çalışmanız var mı? Roman yazacak mısınız?
T.K: Üç kitabım var. 2010 Yılında ilk hikâye kitabım ‘’Herkesin İçinde Hiç Olmak’’ , çocuklar için 2014 yılında yazdığım ‘’Annemin Kuşları’’ ve son kitabım ‘’Bay Prada Nasıl Öldürüldü’’ 2015 yılında basıldı. Yeni bir çocuk kitabı yazıyorum. Bir yandan da hikâye kitabı yazmaya devam ediyorum. İleride roman yazmak istiyorum. Aklımda kurgusunu yaptığım 3 roman var. İkisi bizim yöremizle ilgili.
T.M: Kitabı yazarken kafanızda önceden belirlemiş olduğunuz bir kurgu var mıydı; yoksa yazdıkça mı gelişti her şey ?
T.K: Kurgusunu kafamda tamamlamadan yazmaya başlamam. Yani hikâyemin taslağı kafamda hazır olmalıdır.
T.M: Son öykü kitabınız ‘’Bay Prada Nasıl Öldürüldü’’ ismi etkileyici. Adı nereden aklınıza geldi? Kitabınızı tanıtır mısınız?
T.K: Kitap 4 bölümden oluşuyor. Birinci bölümde toplumsal olayları anlatan hikâyeler var. İkinci bölümde daha deneysel ve kurgusal hikayeler ağırlıklı. Üçüncü bölümde bireysel konular (aşk, yalnızlık, ölüm ve özlem ) gibi konuları işledim. Dördüncü bölümde benim son sözüm niteliğimde bir hikâye var. Merak uyandırması için kitabımdaki bir öykünün adını verdim.
T.M: Bir yazar olarak okuduğunuz ve sevdiğiniz yazarları söyleyebilir misiniz?
T.K: Ben çağdaşım öykücüleri okumayı seviyorum. Bora Abdo, Mehmet Fırat Pürselim, Serkan Türk, Türker Ayyıldız, Hakkı İnanç, Pelin Buzluk, Fuat Sevimay, Ebru Askan, Mehmet Erte, Ayşegül Kocabıçak ve Orçun Ünal sevdiğim öykü yazarlarıdır.
T.M: Kitap yazmanın sizin açınızdan zorlukları var mıdır?
T.K: Benim açımdan en büyük zorluk, zamanın yetmemesi. Hayat gailesinin içinde yazmaya gayret ediyorum. Vakit buldukça yazıyorum.
T.M: En son hangi kitabı okudunuz?
T.K: Mehmet Erte’nin ‘’Arzuda Bir Sapma ‘’ adlı öykü kitabını okudum.
T.M: Mutsuz Yaradılışlı Çinakoplar Sevmez Beni öyküsünün kurgusu nereden çıktı?
T.K: Karaköy’de rakı—balık yaparken aklıma geldi. Birkaç not yazmıştım. Daha sonra kurguladım ve yazdım.
T.M: Günümüzde edebiyat ne durumda? Çağdaş Türk Edebiyatı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
T.K: Edebiyatımız, iyi durumda ama yazarın dışında gelişen pek çok olumsuz durum var. Kitapçıların tekelleşmesi ve yayınevlerinin dağıtımının yetersiz olması bizim gibi genç yazarların okurla buluşmasına engel oluyor. Ama çok iyi yazarlarımız var.
T.M: Bir öykünün veya bir romanın başarılı olması için sizce olmazsa olmaz koşulu nedir?
T.K: Bir yazar önce kendisi için yazmalıdır. Yazarken okur beğenir mi diye düşünmemelidir. Eğer düşünürse özgün olmaz. Esas olan özgün olmaktır.
T.M: Yazarlık öğrenilecek bir şey midir? Eğer öyleyse siz nasıl öğrendiniz?
T.K: Yazan kişi yazarak ve tecrübe ederek öğrenebilir. Doğrudan biri öğretemez. Ancak eleştiri yaparak ve teşvik ederek yazmasına destek olabilir.
T.M: Karakter oluşturmak için çok insan tanımak gerekiyor mu?
T.K: Elbette tanımakta yarar var. Tanımadan da yazabilirsiniz ama gerçekçi olabilmesi için insan tanımak faydalıdır. Kitaplarımda hem tanıdığım insanlar hem de kurgusal karakterler de var.
T.M: Kör Rabia’nın yaşantısını ve ilençlerini annenden mi yoksa çevreden mi öğrendin? Öykülerinde yer vermişsin. Hiç karşılaştın mı?
T.K: Kör Rabia hikâyesini annemden öğrendim ve hikâyeme karakter olarak yerleştirdim. Hiç karşılaşmadım. Belirgin özelliği olan karakterleri seviyorum. Kör Rabia karakteri benim için güçlü bir karakterdir.
T.M: Başka hobileriniz var mı?
T.K: Sinemayı çok seviyorum. Seyahat etmeyi çok seviyorum. Bilmediğim ve özellikle de hiç görmediğim şehirlere gitmeyi seviyorum.
T.M: Aydın kişi kime denir?
T.K: Aydın insan muhalif olmalıdır. Gerekirse devlete, topluma ve hatta kendi görüşüne bile muhalif olabilmelidir. Özeleştiri yapabilen, sorgulayan bir insan aydın olabilir.
T.M: Annemin Kuşları adlı çocuk kitabınızı tanıtır mısınız?
T.K: Kendi çocukluğumdan izler taşıyan beş öyküden oluşan bir çocuk kitabıdır. Şimdiye kadar 7 baskı yaptı. İyi ilgi gördü. Bu açıdan memnun olduğum bir kitap.
T.M: Herkesin İçinde Hiç Olmak adlı öykü kitabınızı tanıtır mısınız?
T.K: Çoğunlukla kendi yöremizde geçen olayları anlatan ilk kitabım. İlk göz ağrım. Coşkuyla yazılmış öykülerden oluşuyor.
T.M: Şimdiye kadar kaç ödül aldınız?
T.K: 2012 Yılında Varlık Dergisinin düzenlediği gençlik ödüllerinde ‘’Dikkate Değer Öykü Ödülü’’ nü kazandım. Sadece 30 yaş altı genç yazarların katılabildiği bir yarışmaydı.
T.M: İlçemizi sosyal ve kültürel açıdan yeterli buluyor musunuz?
T.K: Yeterli bulmuyorum. Mesela benim Yatağan’da kitaplarımı bilen, okuyan kişi çok az. Daha çok kültürel aktivitenin olduğu, edebi toplantılarının yapıldığı bir Yatağan görmeyi isterim.
T.M: Tunç Bey, bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim. Umarım gelecekte daha birçok kitaplara ve eserlere imza atarsınız. Başarıların daim olsun. Son olarak ne söylemek istersiniz?
T.K: Benim çocukluğumda Yatağan’da açık hava sineması vardı. Orada Cüneyt Arkın filmleri izlerdik. 90’larda bugün Yatağan Spor Klubü’nün olduğu yerde bir sinema vardı. Oraya macera filmleri gelirdi. Bazen sihirbazlar gelip gösteri yaparlardı. TEK lojmanlarının olduğu yerde de film gösterimi yapılırdı. 2016’ya girdiğimiz şu günlerde Yatağan’da bir sinemanın olmayışı her şeyi açıklamıyor mu? Bir kitapçının bile olmaması yeteri kadar kötü değil mi? Bir Yatağanlı olarak üzülüyorum. Koskoca Karya uygarlığının kültürel mirasına böyle mi sahip çıkacağız? Hesidos’un, Homeros’un yürüdüğü; şiirler yazdığı coğrafya burası mı? Üzülüyorum. Özellikle de memleketimin gençlerine. Zor değil aslında bir sinemayı var etmek. Gençler için bir kültür ortamı oluşturmak zor değil. Yatağan’da düzenlenen festival nitelik olarak arttırılabilir bence. Hem eğlence hem de kültürel açıdan daha cazip hale getirilebilir. Edebiyat toplantıları düzenlenebilir. Kitap festivalleri yapılabilir. Türkiye’de bunun güzel örnekleri var.
Memleketimi seviyorum. Hisarardı’nın zeytinliklerini; Yatağan’ın Dipsiz’ini, eski sokaklarını, insanlarımızın neşesini, öfkesini, Muğla ağzının sıcaklığını ve samimiyetini seviyorum. Bu coğrafyada doğdum ve büyüdüm annemin kanatları altında. Gördüğüm ve yaşadığım he şey yazdığım öykülerde vardır. Onlarsız olamam, yapamam. Çünkü ‘insan yaşadığı yere benzer ’der Edip Cansever. Ben bu yüzden Yatağan’ım.
Bundan dolayıdır ki kendime üzülür gibi üzülürüm Yatağan’a. Çünkü daha iyisine layık olduğunu düşünürüm.
Aslında her şey bizim elimizde. Daha güzel bir Yatağan hayalini gerçekleştirmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
Dünyaca ünlü mermer tiyatro Stratonikeia’da Sofokles oynanan coğrafya daha iyilerine layıktır.
Bu kültürel mirasa sahip çıkıp bir sonraki kuşaklara taşımak boynumuzun borcudur. Çünkü kültürden başka hazinemiz yok.
Yorum Yazın