Şu an ülkemizin içinde bulunduğu sıkıntılı ortamın bir nedeni de geçmişte gururumuz olan Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıdır. Bu güzide okullar kapatılmasaydı ülkemiz, dünyada gelişmiş sayılı ülkelerin arasında yer alacağı kesindi. Köy Enstitüleri ile ilgili birçok kitap ve dergi okudum. Yazar Mehmet Erbil’in yazdığı ‘’Köy Enstitüleri ve Yurtseverlik ‘’ adlı kitabını yeni okuyup bitirdim. Mehmet Bey’le geçen sene arkadaşım Sadettin Özbek sayesinde Muğla’da tanıştık. Payda Yayınevi tarafından basımı yapılan bu değerli eserini imzalayıp hediye etti. Çok mutlu oldum. Yoğunluktan anca okuyabildim. Bilmediğim birçok şeyi öğrendim, bilgilendim. Mehmet Erbil kızı ve damadı Muğla’da oturduğu için her yıl mutlaka Muğla’ ya geliyor. Çok donanımlı ve aydın bir kişi. Yaşamı bir ölçüde tam 17 yıl Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğrencilerinin yaptığı dersliklerde ve yapıların arasında geçmiş. Hasanoğlan İlköğretmen Okulu, Atatürk Öğretmen Lisesi ve Anadolu Öğretmen Liselerinde resim öğretmeni olarak görev yapmış. Doğal olarak görev yaptığı bu okulun geçmişini araştırmış ve burada yaşanan anıları derlemiş bu güzel eser ortaya çıkmış. Sadece Hasanoğlan değil, diğer Köy Enstitülerinden de örnekler katmış. Okulun mezunları ile bir araya gelip yarenlik yaparak onların anılarını kaleme almış. Kitaptaki bir örnek kişi de, Yerkesik Beldemizden sevgili hemşerimiz Naciye Poyraz Makal. Naciye Hanım’ın, çocukluğu tütün tarlasında geçtiği için makus talihini yenmek adına 1942 yılında Antalya Aksu Köy Enstitüsüne girer. 1946 yılında okulu bitirerek Muğla Dirgeme (yeni adı Akkaya) köyüne atanır. Tütünün tüm evrelerini bildiği için ‘’Bindim Tütün Küfesine’’ adlı eserini yazar. Bu kitabı okumak istiyorum. Mahmut Makal ile çalıştığı Aksaray’a bağlı Demirci Köyünde tanışırlar ve 1950 yılında evlenirler. Eğitimci yazar Mahmut Makal, Cumhuriyet döneminin aydın kişilerinden birisidir. Bizim Köy adlı yapıtıyla 1966 yılında Uluslar arası Eğitim Bilim ve Kültür Kuruluşu UNESCO’nun ‘’Dünya Kültürüne Hizmet Ödülü’’nü almıştır.
Şimdi kitaptan bir alıntıyla yurtseverlik konusunda bir anıyı sizlerle paylaşayım:
‘’Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde Japon eğitim uzmanları, eğitim düzeyimizi incelemek üzere Türkiye’ye gelmiş. Özal’ın bürokratlarıyla birlikte onları kabul ettiği bir toplantıda Japonlar vardıkları sonucu açıklamışlar.
‘’Sizin eğitim sisteminizde milli ruh yok!’’
Özal, ‘’ Nasıl olur?’’ diye şaşkınlığını belirtince, onlara kendi eğitim uygulamalarını anlatırlar:
‘’ Biz Japonya’da okula başlayacak çocuklarımıza milli ruh şoklaması yaparız. Yavrularımızı hızlı trenlere bindirir, dev fabrikalarımızı, teknoloji merkezlerimizi gezdiririz. Böylece onların, ülkemizin gücüne inanmalarını sağlarız. Sonra da Hiroşima ve Nagazaki’ye götürür, onlara atom bombası atıldıktan sonra ot bile bitmeyen toprakları göstererek, ‘’Siz çalışıp bilinçlenmezseniz, az önce gördüğünüz teknolojiyi daha da geliştirme çabası göstermezseniz ülkemiz böyle olur!’’ deriz.’’
Bürokratlardan biri atılır:
‘’Ama bizim Hiroşima’mız yok ki!’’
Japon uzmanın cevabı tokat gibidir:
‘’Sizin de Çanakkale’niz var ki, on Hiroşima eder!’’
İşte Köy Enstitüleri’nin başarısı bundan kaynaklanıyordu. Çünkü onlar öncelikle insanımıza, değerlerimize, insanımızın gücüne inanıyorlardı. Onlar ‘’Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye, ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim. Halkımızın tarihi, Anadolu’nun tarihidir.’’
Mehmet Erbil’in büyük bir emek vererek yazdığı kitabında çok güzel anıları var. Okumanızı tavsiye ederim. Mehmet Bey, kaleminize sağlık. Kutluyorum. Umarım gün gelir ‘’Yeni Kuşak Köy Enstitüleri ‘’ projesi hayata geçer de ülkemiz aydınlığa kavuşur. Bu konuda sevgili hemşerimiz Prof. Kemal Kocabaş başkanlığında çalışmalar yapılıyor. Tüm yaşayan Köy Enstitüsü mezunu büyüklerimize saygılarımı sunar, rahmetli olanlara ışıkları bol olsun diyorum.