Bu yazıyı ne zamandır kafamda tasarlamıştım ama bir türlü fırsat bulup da yazamamıştım .İki gün önce sabah evden okula giderken TRT FM'de sunucunun bugün ''Sobalarla'' ilgili konuşacağız dediğini duyunca programı okulda dinlemeye devam etmeye karar verdim , bilgisayarımı açtım ve TRT FM'yi dinlemeye başladım. Dinleyicilerin de konuk olarak programa katılabileceklerini , anılarını paylaşabileceklerini söyleyince ben de aradım ve yayın akışı içinde programa beni bağlayacaklarını ifade ettiler.
Acar ACARTÜRK'ün sunduğu programa aynı anda iki dinleyici olarak Adana'dan da bir öğretmen arkadaş bağlandı ve ben bu konuyu epeydir kafamda tasarladığımı ve bunu yazcağımı söylediğimde , olayı biraz da sosyolojik açıdan baktığımı söyleyince Acar ACARTÜRK'ün çok hoşuna gitmişti.Programa aynı anda iki dinleyici bağlandığımız için açıkçası anlatmak istediğimi tam da anlatamamıştım. Neydi benim anlatmak istediğim; yazının başlığı da olan ''Kaybolan Sıcaklık ve Isınma Kültürü Etrafında Toplumsal bir Sosyolijiye Bakış.''
Benim babam yörüktü ve yörükler göçebe yaşadıkları için yerleşik hayata geçişleri epey geç olmuştu , yerleşik hayata geçtiklerinde de evlerinde ilk başlarda soba yokmuş ya peki ne varmış ocak varmış , ocağın etrafında on kardeş omuz omuza ortak bir faydadan yararlanma gayesiyle birlik içinde burada ne var: kardeşlik var, his var, duyguları anlama var , safları sık ve düzgün tutma var, kocaman bir ailenin bir bütün etrafında toplanması var en önemlisi de birlik ve beraberlik var.
Daha sonraları evlerimize soba giriyor ; çıtır çıtır yanan odunun huzur veren musikisi ,pişirilen kestane, fokurdayan çay, sobanın üstüne konulan portakal kokusunun yaydığı o mevsim güzellikleri, birçoğumuzun çocukluğunda şahit olduğu manzaraydı bu yaşananlar.Soba buydu ama bizi birbirimizden biraz uzaklaştırmıştı , bir odadaydık ama hepimiz bir köşeye çekilmiştik, iletişimimiz bu süreçte az biraz zayıflamaya başladı . Sonra kaloriferli evlere geçtik, hepimizin bir odası vardı , aynı çatı altında bağımsızdık ama ortak duygu paylaşımında da bazı hisleri kaybettik.Okuldan eve gelen çocuk odasına geçiyor sadece yemek vakitlerinde aileyle sofrada buluşuyor evin her köşesine ulaşan sıcaklık aslında herkesi birbirinden soğutuyordu ve ülkemizde boşanma olaylarının yavaş yavaş can acıtmaya başladığı dönemlerdi bu zamanlar.Türklerin en önemli kurumu ailedir ; aileyi bu toplumun elinden alın geriye hiçbir şey kalmaz.Göçebe bir toplum olan bizim milletimizde bu ısınma kültürü malesef geri tepmiştir , bir ocağın etrafında toplanan bir millete açıkçası bu kalorifer işi pek yaramamıştır çünkü karekterine ters bir durum.
Isınma kültüründe bir başka basamak ise klima , ebediyete giden yolculukta son sıcaklık ; diğer odalar yanmasın boşuna fatura ödemeyelim diye evlatların karar verdiği yaşlılığın bir odaya sığdırıldığı kış güneşi.
Tüm evlatların bir arada olduğu ocak başındaki on kardeşli bir aileden; hayatın sonuna vardığımız son nokta; klimanın yalancı sıcaklığı ve ömrün sonuna doğru kaybolup giden sıcaklık. Karekter ve mizaç toplumları birbirinden ayıran en önemli yapıdır , dünyayı küçük bir köye çevirmeye çalışıp herkesi aynı kalıba sokmaya çalışmak en basit durumlarda bile bazı toplumları felaketi yaşatabiliyor.