Osmanlı döneminde geçen öyküye göre, şıracının biri İstanbul'un kenar mahalle kahvelerinden birine girer, çayını kahvesini söyler, kahve “müdavim”leri bu tanımadıkları kişiye “Hemşerim, hoş geldin, nerelisin, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sorduklarında, aralarında şöyle bir konuşma geçermiş:
“- İstanbulluyum… Ama Arabistan'daydım…
- Arabistan'da öyle mi? Orada ne var ne yok?”
Bizimki biraz susarak kahve ahalisinin merakını arttırdıktan sonra konuşma şöyle devam edermiş:
“- Hiiç... Deniz yanıyordu…
- Ne, deniz mi yanıyordu? Yahu nerde görülmüş, deniz yanar mı?..
- İster inanın ister inanmayın, yanıyordu…”
Şıracı çayının kahvesinin hesabını ödeyip çıkar, semt kahvesi sakinleri de arkasından “palavracının biriydi…” diye biraz daha söyleştikten sonra konu unutulurmuş…
Bir hafta sonra bozacı uğrarmış aynı kahveye…
Aynı hoş beş sırasında o da Arabistan'dan geldiğini söylediğinde, bir hafta önceki olayın doğru olup olmadığını ondan öğrenmek isteyen kahve ahalisine şöyle dermiş:
“Ben denizin yandığını görmedim, ama araba araba kavrulmuş balık taşıyorlardı…”
Böylece, İstanbul'un o semtinde haftalarca, Arabistan'da denizin yandığı konuşulurmuş…
Bizim şıracı ile bozacı daha sonra bir başka semt kahvesine sırayla gider, ilki Arabistan'da develerin uçtuğunu söyler, ikincisi, bunun doğru olup olmadığı sorulduğunda “Vallahi ben uçan deve görmedim, ama bir semer gördüm, gökten düştü diyorlardı…” diye yanıtlar, o semtte de bu kez yine hafta-larca Arabistan'da develerin uçtuğu konuşulurmuş…
Şimdi haklı olarak bu fıkra 'Neden aklına geldi?' diye düşüneceksiniz…
Şuradan:
Başbakan Gezi Parkı direniş-çilerine çamur atarak, direnişin belini kırmak, rencide etmek, gençliği çapulcu nitelemesi yaparak, üstelik Valide Sultan Cami'sinde içki içildiği yalanını söyleyerek direnişin faturasını CHP'ye kesmesinden aklıma geldi. Gerçi cami imamı Erdoğan'ı yalanladı. CHP ısrarla bu direnişin dışında siyaset izlediğini ama gençlerin haklı olduğunu vurgulayarak desteklediklerini açıkladığı halde Başbakan ısrarla meydanlarda, mitinglerde, medya önünde CHP'yi günah keçisi yapmak arzusunda. Yine mağduru oynuyor. Çevir kazı yanmasın oyununu oynuyor. Toplumu yanlış yönlendiriyor. Ayıptır ayıp. Deniz feneri ne oldu? Uludere ne oldu? Reyhanlı ne oldu? Bülent Arınç'ı izleme olayı (Kozmik Oda) ne durumda? İktidarla ilgili bir çok olumsuzluğu daha önceleri yazdık. Daha sonra da değiniriz. Gelelim Melih Gökçek efendiye.. önceki gün, 'Ethem Sarısülük'ün ölümü polis kurşunu değil taş' diye ortaya çıktı. Bir fotoğraf yayınlayarak kafaları karıştırmaya kalktı. Yalancının mumu bir saat bile yanmadı. Adli Tıp Ethem Sarısülük'ün ölüm nedeninin 9 mm çapında bir kurşun olduğunu açıkladı. Peki Gökçek özür diledi mi? Hayır. Klasik Gökçek tavrı diye düşünmeyin, devamlı yalan söyler. Bizleri işte böyle zevatlar yönetiyor. Biri başbakan, biri belediye başkanı. Biri Şıracı…Biri Bozacı…
Sevgili okurlar 'Şıracının tanığı Bozacı' deyimine uyarladığım sevimli fıkrayı anımsamakta haksız mıyım?