Filistin halkı, tarihler boyunca İsrail’in acımasız saldırılarını, emperyalist Amerika’nın insanlık dışı her türlü desteğiyle sürdürmüştür. Dünya, bu insanlık dramını öylece film seyreder gibi izlemiştir. Hâlâ “Müslümanız” deyip kasılan Arap ülke liderleri, ciddi bir işlem yapmadan “mış” gibi yapmaya devam ediyor. Türkiye bunlardan çok mu farklı? Çok üzülerek söylemeliyim ki maalesef hiç de farklı değil!
Yıllardır Filistin halkı zulme maruz kalıyor. İnsanlar hiç yere öldürülüyor, yaralanıyor. Çocuklar ve kadınların neler çektiğini görüyoruz. Filistin cezaevlerindeki Filistinlilerin sayısını bilen yok. Yaser Arafat çok tutarlı ve başarılı bir liderdi. O öldükten sonra Amerika, Filistin meselesini savaşla, kanla çözmek için planlar yaptı. İran’ın Filistin’e her türlü desteği verdiğini dünya biliyor. Eskiden Filistin Kurtuluş Örgütü, El Fetih ve Hamas gibi örgütler olaya daha etkin müdahil olurdu. Netanyahu hükümeti ise bu zavallı insanları hiç rahat bırakmıyor, sürekli saldırıyor. Saldırılar hız kesmeden devam ediyor. Bu insanların birçoğu açlıktan, salgın hastalıklardan, enfeksiyonlardan ölüyor. Tüm dünya bu drama sessiz kalmamalıdır.
Son günlerde “Sumut” kelimesi Arapça’da “kararlılık” ya da “sarsılmaz” anlamında kullanılmaktadır. Sumut, 1967’deki Altı Gün Savaşı’nın ardından Filistin halkı arasında baskı ve direnişi anlatan bir kavram haline geldi. Filistinlilerin topraklarında kalmasını, kimlik ve kültürün canlı tutulmasını ifade ediyor. Filistin’de zeytin ağacı “Sumut” kavramını tasvir etmek için kullanılıyor.
Gazze’ye yardım götüren gemilerde gönüllüler, aktivistler, doktorlar, gazeteciler, STK temsilcileri, insan hakları savunucuları ve parlamenterler yer alıyor. Gazze’ye giden gemilerin 750 km’lik yolculuğun ardından limana varmaları gerekiyor. Gazze’deki soykırımı durdurmak ve ablukayı kırmak için yola çıkan “Küresel Sumut Filosu”nun, herhangi bir engelleme ya da aksaklık olmazsa Ekim ayının ilk günlerinde Gazze’de olması bekleniyor.
Bu gemilerin ve insanların başına bir şey gelmeden, sağ salim Gazze Limanı’na varmaları sağlanmalıdır. İlgili ülkelerin donanmaları, İspanya gibi cesaret gösterip harekete geçmelidir. “Dokunursa Netanyahu, onları koruyormuş gibi” yapılarak Filistin savunulamaz. Cesaret ve tutarlılık şarttır; aksi halde dünyanın gözünde bir hiç oluruz!
Geçmişte Deniz Gezmiş ve arkadaşları üniversitede okurken yaz tatilinde Filistin’e gidip onlarla mücadele etmişlerdir. Bizim neyimiz eksik? Kimden korkup kimden çekiniyoruz?
Türk devletinin bölgede ağırlığı her zaman olmalıdır. Tüm Arap ülkelerini, bölge ülkelerini yanımıza alarak bu sorunu çözmeliyiz. İki devletli anlayış kesin çözümdür. Her geçen gün Filistin devletini tanıyan ülke sayısı artmaya devam ediyor. Bu dram bitmeli, Filistin Filistinlilerin olmaya devam etmelidir.
Ayrıca Akdeniz’deki Kıbrıs’a kadar olan sahalardaki doğal gaz yatakları, enerji sahaları ve karbon yataklarına çökmek için kiralık katil Netanyahu’yu kullanan Amerika, emperyalist düşüncelerden sıyrılmalıdır. Bu faşist yaklaşımlar ve tutumlar diplomasi ve kararlılıkla savunulmalı, sahip çıkılmalıdır.
Filistin, Filistinlilerindir ve öyle de kalmalıdır.
Gözlemde kalın. Hoşça ve dostça kalın.
Yorum Yazın