Yaşam, umuda umut ilmeklemek, hayallere tutunmak bir bakıma. İyi ki umutlarımız, hayallerimiz var. Onlar olmasa, nasıl kurabiliriz geleceği.
Bazen kendi ırmağımızın akışına bırakıyoruz umutlarımızı. Bazen de Dionysos, karnaval, hasat şenlikleri, nevruz… diyerek toplumsal bir şölene döndürüyoruz. Aslında bunların her biri, doğayla insanın uyumunun bayramı.
Dün Hırdellez’di. Önceki akşamdan dilekler tutuldu. Gül ağaçlarına umutlar bağlandı. Şarkı tutkunları Sezen Aksu’nun Hıdırellez şarkısını diline doladı:
Bahar oldu aman
Al kese astım gül dalına
***
Ey benim şans yıldızım
Gülümse bana…
dedi dileklerini tutarken.
Kimi şiir sever, Necati Cumalı’nın Kızılçullu Yolu şiirinin dizelerinde aradı geçmişinin izlerini:
Hıdırellez günü, Kızılçullu yolu
Beni herkes severdi çocukluğumda
….
Hıdırellez güneşi,
Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?
Siz kanatmadınız mı ellerimi
Elma çiçekleri?
Kimi yörük oğlu da benim gibi Yaşar Kemal’in, Binboğalar Efsanesini anımsadı. “İnanışa göre Hızır ve İlyas peygamberler her yıl son cemre toprağa düşünce buluşurlarmış. Bu buluşma, iki kuyruklu yıldızın gökte çarpışması ve binlerce küçük yıldız olarak yeryüzüne yağması şeklinde olurmuş. Bu olayı gören kişi ne isterse Allah bunu kabul edermiş. Yine derler ki zamanında bir çoban bunu görmüş; ama şaşkınlıktan aklına sadece büyük bir dağın yerini değiştirmek gelmiş. Sonra yıldızlar yağarken de bayılıp kalmış. Ayıldığında dağın yerinin değiştiğini görmüş” satırlarını çekip aldı, yörük tarihinden.
Hisarlı Ahmet, Türk halk müziğinin adını ölümsüzlüğe yazdırmış bir ustasıdır. Onun sevmediğim bir türküsünü bilmem. Ama
“Ben kendimi gülün dibinde buldum
Kuru kuru sevdayı imiş sarardım soldum.”
dizeleriyle başlayan türküsünün gönlümde yeri bir başkadır.
Bu gece insanlar dileklerini neden gül dibine koyarlar ki?
“Ayşe kız, dilek diledin mi?”
“Hıı!”
“Söylesene, ne diledin?”
“Söylemem!”
Eminim ki herkes birbirinin ne dilediğini üç aşağı beş yukarı biliyordur.
Yaşı yirmili yılları yarılamış bir genç kız ne dileyebilir?
Evsiz ev, parasız para, topraksız toprak, arabasız araba, hasta sağlık dileyecek elbette.
Dün akşam Zafer Çağlayan’ın kürsüye geldiği anı unutmam olanaksız. Sonra diğerleri…
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır gibi bağırıyorlardı. İnsan başkasını kolayca kandırabilirmiş. Yaşar Nuri Hoca “Allahla aldatmak” diyorsa, Allah’ı da aldattığını düşünenler var demek ki?
Benim de bildiğim bir şey var: “İnsan kendisini aldatamaz. Vicdan istediği kadar köseleye dönsün. Bin dereden su getirseniz de onu boğamazsınız. Siz istediğiniz kadar milyonların gözünün içine bakarak kendinizi aklamaya çalışın. Savcıları, yargıçları, polisleri ayarlayın. Vicdan polisiniz en ummadığınız bir anda size gel diyecek, vicdan savcınız suçlayacak, vicdan yargıcınız da hükmünü verecektir.
Hindistan’da bir köy varmış. Birisi bir suç işlediğinde köy meydanına bir çember çizer girer onun içine otururmuş. O köylü istese o çemberden çıkamaz mı?
İnsanın en acımasız hapishanesi vicdanıdır. Orada af yoktur.
Allah kimseyi o bakanların düştüğü duruma düşürmesin. Yazık! Torunları hiçbir zaman göğüslerini gere gere dedem İçişleri Bakanı, Ekonomi Bakanı, Şehircilik Bakanı, AB İşleri Bakanı’ymış diyemeyeceklerdir.
Dün gece bu ülkede milyonlarca kişi Gül dibine dilekler bıraktı.
Sizce, meclis kürsüsünde vicdanlarının sesini bastırmak için canhıraş bağıran o bakanlar, dün gece gül dibine hangi dileği bırakmış olabilirler?
Bazen kendi ırmağımızın akışına bırakıyoruz umutlarımızı. Bazen de Dionysos, karnaval, hasat şenlikleri, nevruz… diyerek toplumsal bir şölene döndürüyoruz. Aslında bunların her biri, doğayla insanın uyumunun bayramı.
Dün Hırdellez’di. Önceki akşamdan dilekler tutuldu. Gül ağaçlarına umutlar bağlandı. Şarkı tutkunları Sezen Aksu’nun Hıdırellez şarkısını diline doladı:
Bahar oldu aman
Al kese astım gül dalına
***
Ey benim şans yıldızım
Gülümse bana…
dedi dileklerini tutarken.
Kimi şiir sever, Necati Cumalı’nın Kızılçullu Yolu şiirinin dizelerinde aradı geçmişinin izlerini:
Hıdırellez günü, Kızılçullu yolu
Beni herkes severdi çocukluğumda
….
Hıdırellez güneşi,
Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?
Siz kanatmadınız mı ellerimi
Elma çiçekleri?
Kimi yörük oğlu da benim gibi Yaşar Kemal’in, Binboğalar Efsanesini anımsadı. “İnanışa göre Hızır ve İlyas peygamberler her yıl son cemre toprağa düşünce buluşurlarmış. Bu buluşma, iki kuyruklu yıldızın gökte çarpışması ve binlerce küçük yıldız olarak yeryüzüne yağması şeklinde olurmuş. Bu olayı gören kişi ne isterse Allah bunu kabul edermiş. Yine derler ki zamanında bir çoban bunu görmüş; ama şaşkınlıktan aklına sadece büyük bir dağın yerini değiştirmek gelmiş. Sonra yıldızlar yağarken de bayılıp kalmış. Ayıldığında dağın yerinin değiştiğini görmüş” satırlarını çekip aldı, yörük tarihinden.
Hisarlı Ahmet, Türk halk müziğinin adını ölümsüzlüğe yazdırmış bir ustasıdır. Onun sevmediğim bir türküsünü bilmem. Ama
“Ben kendimi gülün dibinde buldum
Kuru kuru sevdayı imiş sarardım soldum.”
dizeleriyle başlayan türküsünün gönlümde yeri bir başkadır.
Bu gece insanlar dileklerini neden gül dibine koyarlar ki?
“Ayşe kız, dilek diledin mi?”
“Hıı!”
“Söylesene, ne diledin?”
“Söylemem!”
Eminim ki herkes birbirinin ne dilediğini üç aşağı beş yukarı biliyordur.
Yaşı yirmili yılları yarılamış bir genç kız ne dileyebilir?
Evsiz ev, parasız para, topraksız toprak, arabasız araba, hasta sağlık dileyecek elbette.
Dün akşam Zafer Çağlayan’ın kürsüye geldiği anı unutmam olanaksız. Sonra diğerleri…
Yavuz hırsız ev sahibini bastırır gibi bağırıyorlardı. İnsan başkasını kolayca kandırabilirmiş. Yaşar Nuri Hoca “Allahla aldatmak” diyorsa, Allah’ı da aldattığını düşünenler var demek ki?
Benim de bildiğim bir şey var: “İnsan kendisini aldatamaz. Vicdan istediği kadar köseleye dönsün. Bin dereden su getirseniz de onu boğamazsınız. Siz istediğiniz kadar milyonların gözünün içine bakarak kendinizi aklamaya çalışın. Savcıları, yargıçları, polisleri ayarlayın. Vicdan polisiniz en ummadığınız bir anda size gel diyecek, vicdan savcınız suçlayacak, vicdan yargıcınız da hükmünü verecektir.
Hindistan’da bir köy varmış. Birisi bir suç işlediğinde köy meydanına bir çember çizer girer onun içine otururmuş. O köylü istese o çemberden çıkamaz mı?
İnsanın en acımasız hapishanesi vicdanıdır. Orada af yoktur.
Allah kimseyi o bakanların düştüğü duruma düşürmesin. Yazık! Torunları hiçbir zaman göğüslerini gere gere dedem İçişleri Bakanı, Ekonomi Bakanı, Şehircilik Bakanı, AB İşleri Bakanı’ymış diyemeyeceklerdir.
Dün gece bu ülkede milyonlarca kişi Gül dibine dilekler bıraktı.
Sizce, meclis kürsüsünde vicdanlarının sesini bastırmak için canhıraş bağıran o bakanlar, dün gece gül dibine hangi dileği bırakmış olabilirler?