Bu hafta sonu Karaova'da Tepecik ve Kemer köylerimizdeydik. Köylülerimizin sofrasına oturduk. Onlarla halleştik. Fotoğraflar çektirdik.
Yoksul; ama dosttular. Sessiz; ama kararlıydılar. Onlar, kanaatin ve sabrın soy adıydılar; emeksiz yemenin haram olduğunu iyi bilirlerdi…
“Haydan gelen, huya gider…”
“Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.” demeleri bin yıllardan süzülen kültürdendir.
Dün yazıya başlamadan önce fotoğraflara bakarken dilimden;
“Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.
Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın
...”
dizeleri döküldü, ürperdim. Çünkü bu dizeler bundan tam 70 yıl önce bugün (14.01 1944) bu dünyadan göçen milli şairimiz Mehmet Emin Yurdakul'undu. O, Türk şiirinde ilk kez "Ben bir Türk'üm" diyebilen şairdi.
“-Ne o bacı?
- Ot yiyoruz, n'olacak! ..
-Tarlan yok mu?
- Ne öküz var, ne toprak.
Bugüne dek ırgat gibi didindim;
Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim,
Bundan sonra...
- Kocan nerde?
- Ben dulum;
Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum.
- Soyun, sopun?
- Onlar dahi hep yoksul!
Ah Efendi, bize karşı İstanbul
Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?
Taşraların hayvanlık mı nasibi? “
Aradan bir asır geçmiş. Şimdi bu sözleri bir köylü kadından dinlesek hangimiz yadırgayabiliriz?
Onlar, yıllardır hep yok sayıldılar. Devlet, daha iyi koşullarda üretebilmeleri için gerekli bilgi desteğini vermediği gibi, ürettiklerini kabzımalın, celebin, tüccarın yok pahasına almasına ses çıkarmadı.
Artık bu da kesmiyor paragözleri.
Şimdi Hal Yasası, Toprak Kullanım ve Toplulaştırma yasası, Büyükşehir Yasası… diye diye akşamdan sabaha çıkarılan yasalarla onları canlarından bezdirmek ve arazilerini yok pahasına ellerinden almak için zemin hazırlanıyor.
Ama yağma yok…
Eylül ayında imecelerin, herfenelerin ruhunu canlandırmak amacıyla Fethiye’den başlattığımız “Köyler Yürüyüşü” adım adım devam ediyor.
Şubat ayı içinde Bodrum köylerimiz ürettiklerini, değerlerini İskele Meydanı’nda düzenleyeceğimiz “KÖYLER FESTİVALİ”nde tanıtacaklar. Onların sazını sözünü dinleyeceğiz.
Sonrası mı?
Köyler turizmi başlayacak. Köylü ürününü köyünde satacak. Bilinçli, duyarlı kentliler,tüketici birlikleri vasıtasıyla bizzat kendi denetledikleri ürünleri tüketecekler.
Hayal mi dediniz.
Elbette hayal.
Ama biz;
“Hayalleri olmayanların ulaşabilecekleri gerçekleri yoktur” diyenlerdeniz.
Mehmet Emin Yurdakul aynı şiirini
Yazık, sana ağlamayan şiire;
Yazık, sana titremeyen vicdana,
Yazık, sana uzanmayan ellere;
Yazık, seni kurtarmayan insana!...
dizeleriyle bitirmişti.
Biz çıktığımız bu yolda, Tevfik Fikret gibi:
Koşan elbet varır düşen kalkar
Kara taştan su damla damla akar
Birikir gümüş bir göl olur
Arayan hakkı en sonunda bulur.
diyoruz.
Ben bu hafta sonu onların göz bebeklerinde umudun ve inancın ışığını, bir kez daha gördüm. Üstelik o ışık, dünden daha parlak ve daha kararlıydı.