Bugünlerde insanlık, adeta kendi sonunu hazırlamak için bilerek veya bilmeyerek yoğun bir gayretin içinde gibi görünüyor. Bu anlamda bizi bekleyen en büyük tehlikelerden biri, küresel ölçekli savaştır. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını yok etmenin konuşulduğu bu günlerde, biyoteknoloji sayesinde insanlık sağlıkta ve idarede yeni bir dönüşüm içinde olduğu kesin. Ancak aynı anda belirsiz bir zaman dilimi içinde akıp gitmektedir. Bu durum, insanlık için hiç de iyiye işaret değildir.
Öncesinde, başta Türkiye olmak üzere Orta Doğu’da yaşanan ve hiçbir zaman bitiremeyecekleri çatışma ortamı, öncelikli gördükleri coğrafyaların başında geliyor. Kafkasya ve Türkistan üzerinden Avrasya’yı kaplayacak bir kavganın çıkması an meselesi. Daha yakın zamanda Suriye ve Lübnan’dan sonra sırada Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya’da rejim değişiklikleri içinde oldukları biliniyordu. Öteden beri zaten konuşuluyor ve zamanının gelmesi bekleniyordu.
Bu plan kapsamında, Kafkasya’da Çeçenistan, Dağıstan ve İnguşetya’dan sonra Türkistan ve Çin sınırlarında yeni ayaklanmalar için çoktandır hazırlıklar yapılıyor. Çok uzun olmayan bir zaman diliminde sıra uygulamaya gelecek gibi görünüyor.
Küresel gelişmelerle ilgili en hızlı alarm veren husus, Üçüncü Dünya Savaşı’nın yaklaşmakta olduğunun dillendirilmesidir. Bu, en büyük tehlike olarak karşımızda duruyor. Trump ilk defa “Gazze’deki savaş ABD dış politikasıdır, artık nasıl ve ne kadar devam edeceğine ABD karar verecektir.” açıklamasını yaptığında, bundan rahatsız olan Çin ve Kuzey Kore, Eylül ayında gerçekleştirdikleri askeri geçit törenlerinde Üçüncü Dünya Savaşı’na hazır olduklarını göstere göstere silahlarını tanıttılar.
Çin, ABD’yi vuracak füzelerini açıkça teşhir etti ancak “daha üstün savunma teknolojilerimizi göstermedik” demeye getirdi. ABD ise Çin’in saklı teknolojileriyle ne yapabileceğini görmek, Çin silahlarına karşı ne tür silahlar geliştirebileceğini ve nasıl savunma yapabileceğini belirlemek için kurdun avını bekler gibi Çin’in üzerinde pusuda bekliyor.
Böyle bir savaşın ABD tarafından 2040 olarak planlandığı söyleniyor. Buna karşılık Çin, son Komünist Parti Kongresi’nde Tayvan’ın 2027’ye kadar ilhak planını açık bir şekilde dünyaya duyurdu. Tam olarak zaman vermedi ancak savaşın öne çekilebileceğini gizlemeden dile getirdi.
Ukrayna ve Gazze için 7/24 silah ve mühimmat üreten Batılı ülkeler, henüz büyük savaşa yönelik silah ve mühimmat birikimi yapamadılar. İhtiyaç duyduklarını tamamlamak için zamana ve paraya ihtiyaçları var. Bu süreyi kazanmak için yoğun bir gayret içindeler. Ukrayna’da test ettikleri teknolojilerinden emin olamayan Batılı devletler, Çin ile yapılacak “akıllı savaş” için daha üstün savunma silahları geliştirme çabasında olduklarını açıkça söylüyorlar.
Bu aşamada ABD’nin üç kriteri var:
İçeride ekonomik ve sosyal istikrarı sağlamak,
Çin ile savaşa hazır olmak,
Yeni Orta Doğu’yu kendi menfaatlerine göre hazırlamak.
Nitekim Orta Doğu ile ilgili gelişmeler, Trump’ın büyük planlarıyla yakından ilişkili. Öncelikle Körfez ülkelerinden ülkesinin ekonomisini kurtaracak maddi destek sağlamak, daha açıkçası haraç almak peşinde olduğu kısa sürede herkes tarafından görüldü. Bu ülkeler trilyon dolarları aşan sözler verdiler ama henüz %10’unu verebildiler. Hepsini vermeleri çok zor.
Buna karşılık, Gazze’de barış planının yanı sıra uzaya ve mikroçip teknolojisine yatırım yapma ve pay alma sözü aldılar. Körfez ülkelerinin istediği oldu; Gazze’de savaş durduruldu. Mikroçip üretimine ortak oldular, uzay alanında da pay sahibi oldular. Ancak savaşın durdurulmasının esas sebebi, İsrail’in yaptığı katliam nedeniyle artık dünyada dışlandığı bir ortamın meydana gelmesiydi. İşte “Gazze Barışı” bu yüzden yapıldı. Ancak İsrail’in yaptığı soykırım, yanına kâr kalmış gibi görünüyor.
Barış planına İsrail neden razı oldu, kapalı kapılar ardında ne gibi hesaplar yapıldı, çok net değildir. Öncelikle ABD’nin Çin ile olan savaş takvimi sıkıştığı için Körfez parasına acilen ihtiyacı vardı. Bu yüzden İsrail artık bir ayak bağı haline gelmişti ve savaşın devam etmesini istemiyordu.
ABD’nin iki yeni politikası söz konusu:
İran ile savaşı başka bir mecraya çekmek (Almanya, İran ile nükleer pazarlık yaparak oyalamayı üstlendi),
Yeni bir Orta Doğu’yu dizayn etmek.
Netanyahu’nun İran takıntısından vazgeçmemesi nedeniyle barış anlaşmasında İsrail’in imzası yok. Ancak ona yeni bir savaş alanı tahsis edildi: Irak. İran en büyük hedef olarak gösterildi.
Orta Doğu ile ilgili diğer gelişmeler arasında İsrail’in Katar saldırısı, bu ülkedeki Hamas liderlerinin vurulmasına yönelikti. Sonuçta yüz yıldır bir araya gelmeyen Körfez ülkeleri, olası bir saldırı karşısında korkup Trump’ın önünde saf tuttular. ABD’nin yeni Gazze planına başvururken arkasında durdular.
Öncelikle Doğu Akdeniz enerji geliri daha önce %70 ABD, %30 bulunduğu ülkelere verilmişti. 2025’te bu oran %50 - %50 şeklinde yeniden revize edildi.
Diğer yandan, daha önce açıkladığı Gazze’de plaj yapma ve Filistinlileri tahliye etme planından vazgeçti. Yeniden inşasını tamamen Körfez ülkelerine yükledi ve üstelik bu işlerden komisyon alacak kadar ileri gitti.
Bu anlaşma, İsrail’in Gazze’nin münhasır ekonomik sahasındaki enerji rezervleri ve Süveyş Kanalı’nı es geçerek Akabe üzerinden Gazze’ye yeni bir deniz kanalı açma planını, Mısır’ın isteği üzerine beklemeye aldı. İsrail’in buna nasıl razı edildiği belli değil ama bu planı istediğinde tersine çevirecek fırsatı her zaman olacaktır.
Orta Doğu’da Batı’nın dikkatini üzerinde topladığı diğer ülke Lübnan’dır. Hizbullah’ın silahsızlandırılması %50’ye ulaştı ama İsrail %100’de ısrar ediyor. ABD, Orta Doğu’daki en büyük üssünü Irak’tan Lübnan’a kaydırıyor. Avrupa da Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki çıkarları için Lübnan’ı kaybetmek istemiyor.
Öte yandan, tıpkı sol gibi artık siyasal İslam da bitmiş durumda. Hamas ve Hizbullah yok oluyor, Müslüman Kardeşler üç ya da dörde bölünmüş durumda ama bittiklerini ilan edemiyorlar. Bakalım Batı, yerlerine neyi koyacak?
Özetle, Orta Doğu’da “Büyük İsrail Projesi” devam ediyor. “Büyük Kürdistan” ise zaten sadece bir illüzyondu. Irak’ta çatışmalar başladığında Barzani yönetimi mutlaka bağımsızlık kartını da düşünecek ve belki de Türkiye ile birlikte hareket etmek isteyebilir; kesin değil. Muhtemelen Büyük İsrail’in parçası olmak işlerine gelecektir. Irak’ın da elden çıkmasıyla İran artık ayakta kalamaz.
İngiltere, Almanya ve Fransa’nın uzun zamandır İran içinde hazırlık yaptığı biliniyor. Hazırlıklar tamamlanmak üzere ve artık molla rejimi için bir sona yaklaşıldığı görülüyor.
Rusya’ya gelince; Trump, Rusları kaybetti ama kendisi öyle düşünmüyor. Batı istihbaratına göre rasyonelliğini kaybeden Putin, Litvanya veya Polonya’ya müdahaleyi deneyebilir. Ancak Rusların asıl korkusu, Batı’nın Türkistan’a (Orta Asya’ya) yönelmesidir. Zengezur Kapısı hem Ruslar hem de Çinliler için jeopolitik güvenceyi temsil ediyor.
Batı, uzun zamandır Avrasya’daki çatışma alanları için “Büyük Avrasya Projesi” hazırlıyor. Ruslar ve Çinlilerin de Kafkasya ve Türkistan için yeni askeri planlar yaptığı muhakkak. Japonlar, Moğolistan’a göz dikmiş durumda; dumanlı bir havayı bekliyor gibiler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konuda ne gibi hazırlıklar içinde olduğu bilinmez ya da ben bilmiyorum. Çünkü her şey sır. Beklemekten başka çare yok.
Görelim Mevla’m ne eyler, ne eylerse güzel eyler.






















Yorum Yazın