Şeyh Sadi, Gülistan’ında anlatır.
Bir av yerinde Nûşirevan için bir av hayvanı kebap ediyorlardı. Yanlarında tuz yoktu. Getirsin diye köye bir köle saldılar.
Nûşirevan:
“Tuzu para ile al ki bedava alma âdeti çıkmasın, köy harap olmasın” dedi.
“ Bu kadarcık şeyden ne zarar gelir?” diye sordular.
Cevap verdi:
"Cihanda zulmün temeli önce azıcık şeydi. Onu her gelen büyüttü. Nihayet şimdiki duruma ulaştı. Halkın bahçesinden hükümdar bir elma yerse, kulları ağacı sökerler. Sultan, beş yumurta için zulmü reva görürse, askerleri bin tavuğu şişe vururlar. Kötü insanlar da bu dünyadan göçüp giderler. Ama üzerlerinde sonsuz lanetler kalır.”
Bu öykücüğü, geçenlerde bir dostuma anlattım:
“Ah, Ah!” dedi dostum.”Bunu, bu ülkeyi yönetenlerin çalışma odalarına asmalı.”
Ona bu kez sordum: “ Nûşirevan döneminde de halkın malına göz dikenler olmasaydı böyle bir hikâye anlatılır mıydı?”
Aslında varmak istediğim nokta demokrasinin dayanaklarıydı.
Bence bir ülkede yolsuzlukların, adaletsizliklerin belirleyicisi birey ahlakından çok, sistemin kendisidir. Eğer sistem, halk tarafından sürekli denetlenebiliyorsa devlet erkini elinde tutanların Nûşirevan olmalarına da Nûşirevan uyarıları yapmalarına da gerek yoktur.
Çağdaş demokrasilerde toplumsal değişimlerin etkin gücü halktır. Halk, bu gücünü seçim zamanı oylarıyla, diğer zamanlarda ise sivil toplum örgütleri aracılığıyla kullanır. Bu bakımdan bireylerin, kendini ifade edebileceği her alanda örgütlen/e/mediği toplumlarda demokrasi topaldır.
Bugün öykündüğümüz Batı demokrasilerinin gelişmesindeki en büyük pay sivil toplum örgütlerinindir. Orada ilgili sivil toplum örgütlerine danışılmadan hiçbir yasa çıkarılamaz.
Köylülerin yaşamını altüst edecek Büyükşehir Yasası, Hal Yasası, Toprak Kullanım Yasası gibi birçok yasayı çıkarırken, sözüm ona “demokrasi paketi” açıklarken kimselere sormak gereği hissetmeyen, dahası üç beş sivil toplum örgütünü bile ayak bağı gören, küçücük tepkileri vatan hainliği olarak niteleyenler için, demokrasinin hedefe varıncaya dek binilen bir tramvay olmasında şaşılacak bir durum yoktur.
Bana sorarsanız demokratlık açısından “Bu memlekete komünizm gerekiyorsa ve komünizm yararlı bir şeyse onu da biz getiririz’’ diyen Vali Nevzat Tandoğan’la, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ikiz kardeş gibidirler.
Bu ülkeyi yalnız kendi doğruları üzerine kurgulamaya çalışanların bırakın demokrat olmalarını, Adil Nûşirevan olmaları bile olanaksızdır. Çünkü onları oraya getiren sistem buna izin vermez.