Feriştah’ı bilir misiniz?
…
Yirmi yıl önce Ümit’ini Zapsuyu’da yitiren Feriştah’tan söz ediyorum.
…
Şehit annesi Feriştah’tan…
…
Bilmiyor musunuz? Unuttunuz mu yoksa?.
Oysa o Ümit, siz rahat uyuyasınız diye oradaydı. Vatan bölünmesin diye sınır bekliyordu.
Feriştah, üvey anne, üvey baba arasında itile kakıla büyümüştü. On beşinde kocaya verdiler.
Yoksuldu; ama çalıştı, didindi; acıların süzgecinden geçe geçe üç çocuk büyüttü.
Gün geldi, Ümit’ini vatan borcunu ödemek için Hakkari’ye gönderdi.
Ümit’in birliği Zapsuyu’nda bir köprüden geçerken baskın yedi. Ümit göğsünden vuruldu. Cesedi yirmi gün sonra Zapsuyu’nda bulundu.
Feriştah, yirmi yıldır Ümit’in yasını tutar ve hâlâ yoksul.
***
Barış Akkabak’ı iki gün öncesine dek kaç kişi bilirdi?
Ya dedesi Ramazan Akkabak’ı?
Kızını toprağa vermiş bir baba, kimsesiz torunlarına kol kanat geren bir dede. Yokta, yoksullukta adam yetiştirmiş. Askere göndermiş.
Bir gün birileri çıkıp geliyor: “Allah rahmet eylesin Barış öldü. Sizlere ömür.” diyor.
"Yazgı, kader!" deyip geçelim, öyle mi?
Ramazan dedede yaş, yetmiş yedi. Bundan sonra yaşasa ne olur yaşamasa ne olur.
O dede ki, Barış bir Delidumrul olup gelse “Dede benim yerime ölür müsün?” dese, bin kez ölmeye razı. Ne var ki ölen, ömrünü ömrüne bağladığı, ellerinde mezara konulmayı hayal ettiği Barış…
“Bir arzun var mı?” diyorlar. Barınağı giysilerinden, ruhu bedeninden daha perişan ihtiyara.
O, para kasalarını, ayakkabı kutularını aklayanların yönettiği bir devlet için; “Engeli maaşım yetiyor. Allah razı olsun” diyor.
Kalabalık, devletin asli görevinin yaşatmak olduğunu unutarak “Şehitler ölmez, vatan bölünmez! “ naraları atıyor.
Keşke bu naralar, başka Barışların toprağa düşmesini önlese!
Oysa ben bu naraları Ümitler öldüğünde de duymuştum.
***
Bu savaş, çok kardeşi kardeşe kırdırma savaşı.
Bu savaş, egemenlerin yoksullar üzerinden saltanat sürme savaşı.
Bu savaşta, namlulara sürülen mermi değil; yoksul Anadolu çocukları.
Hala bu gerçeğe inanmıyorsanız Google arama motorunda “şehit” sözcüklerinin yanına “ baba evi”, “baba ocağı” gibi sözcükler yazarak bir arama yaptırın bakın karşınıza çıkan evler, ocaklar nasıl?
Bilelim ki bu ülkenin gerçek fotoğrafları onlar; Beştepe’deki saray değil.
***
Başbakan Davutoğlu ,“Sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan, bu vatanın birliği, bu milletin huzuru, gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız.” demiş.
Davutoğlu’nun, “bizler” dediklerini biliyoruz.
Ya "sizler” dedikleri kim?
Son günlerde hızla tırmandırılan savaşta, yiten canlar arasında bunların "bizler" dediklerinden birinin çocuğu var mı?
Yok olamaz. Çünkü onların çocukları bedelli askerlik yaparlar. İsteyen açsın gazeteleri girsin İnternet'e kimlerin oğulları, damatları, yeğenleri bedelli askerlik yapmış öğrensin.
Buna "fakirin sırtından deve kurban etmek" desek hata mı etmiş oluruz?
Gel de şimdi “Kara çadır is mi tutar?” türküsünü söyleme!
“Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.”
Dizelerindeki gerçeğe isyan etme!
Yüz yıl önce Mehmetler Memişler Yemen’de can vermişler; son kırk yıldır da Gabar’da, Zap’ta can veriyorlar.
***
Barış, Ümit’i yitirdiğimiz yıl doğmuş.
Bu millet bu yıl doğan Barış ve Ümitler yirmi yıl sonrasının kurbanları olarak yetiştirmek istemiyorsa bu kirli savaş üzerinden saltanat sürenlere gereken yanıtı derhal vermelidir.
Çözüm birkaç ay içinde yeniden önümüze konacak sandıktadır.
…
Yirmi yıl önce Ümit’ini Zapsuyu’da yitiren Feriştah’tan söz ediyorum.
…
Şehit annesi Feriştah’tan…
…
Bilmiyor musunuz? Unuttunuz mu yoksa?.
Oysa o Ümit, siz rahat uyuyasınız diye oradaydı. Vatan bölünmesin diye sınır bekliyordu.
Feriştah, üvey anne, üvey baba arasında itile kakıla büyümüştü. On beşinde kocaya verdiler.
Yoksuldu; ama çalıştı, didindi; acıların süzgecinden geçe geçe üç çocuk büyüttü.
Gün geldi, Ümit’ini vatan borcunu ödemek için Hakkari’ye gönderdi.
Ümit’in birliği Zapsuyu’nda bir köprüden geçerken baskın yedi. Ümit göğsünden vuruldu. Cesedi yirmi gün sonra Zapsuyu’nda bulundu.
Feriştah, yirmi yıldır Ümit’in yasını tutar ve hâlâ yoksul.
***
Barış Akkabak’ı iki gün öncesine dek kaç kişi bilirdi?
Ya dedesi Ramazan Akkabak’ı?
Kızını toprağa vermiş bir baba, kimsesiz torunlarına kol kanat geren bir dede. Yokta, yoksullukta adam yetiştirmiş. Askere göndermiş.
Bir gün birileri çıkıp geliyor: “Allah rahmet eylesin Barış öldü. Sizlere ömür.” diyor.
"Yazgı, kader!" deyip geçelim, öyle mi?
Ramazan dedede yaş, yetmiş yedi. Bundan sonra yaşasa ne olur yaşamasa ne olur.
O dede ki, Barış bir Delidumrul olup gelse “Dede benim yerime ölür müsün?” dese, bin kez ölmeye razı. Ne var ki ölen, ömrünü ömrüne bağladığı, ellerinde mezara konulmayı hayal ettiği Barış…
“Bir arzun var mı?” diyorlar. Barınağı giysilerinden, ruhu bedeninden daha perişan ihtiyara.
O, para kasalarını, ayakkabı kutularını aklayanların yönettiği bir devlet için; “Engeli maaşım yetiyor. Allah razı olsun” diyor.
Kalabalık, devletin asli görevinin yaşatmak olduğunu unutarak “Şehitler ölmez, vatan bölünmez! “ naraları atıyor.
Keşke bu naralar, başka Barışların toprağa düşmesini önlese!
Oysa ben bu naraları Ümitler öldüğünde de duymuştum.
***
Bu savaş, çok kardeşi kardeşe kırdırma savaşı.
Bu savaş, egemenlerin yoksullar üzerinden saltanat sürme savaşı.
Bu savaşta, namlulara sürülen mermi değil; yoksul Anadolu çocukları.
Hala bu gerçeğe inanmıyorsanız Google arama motorunda “şehit” sözcüklerinin yanına “ baba evi”, “baba ocağı” gibi sözcükler yazarak bir arama yaptırın bakın karşınıza çıkan evler, ocaklar nasıl?
Bilelim ki bu ülkenin gerçek fotoğrafları onlar; Beştepe’deki saray değil.
***
Başbakan Davutoğlu ,“Sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan, bu vatanın birliği, bu milletin huzuru, gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız.” demiş.
Davutoğlu’nun, “bizler” dediklerini biliyoruz.
Ya "sizler” dedikleri kim?
Son günlerde hızla tırmandırılan savaşta, yiten canlar arasında bunların "bizler" dediklerinden birinin çocuğu var mı?
Yok olamaz. Çünkü onların çocukları bedelli askerlik yaparlar. İsteyen açsın gazeteleri girsin İnternet'e kimlerin oğulları, damatları, yeğenleri bedelli askerlik yapmış öğrensin.
Buna "fakirin sırtından deve kurban etmek" desek hata mı etmiş oluruz?
Gel de şimdi “Kara çadır is mi tutar?” türküsünü söyleme!
“Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.”
Dizelerindeki gerçeğe isyan etme!
Yüz yıl önce Mehmetler Memişler Yemen’de can vermişler; son kırk yıldır da Gabar’da, Zap’ta can veriyorlar.
***
Barış, Ümit’i yitirdiğimiz yıl doğmuş.
Bu millet bu yıl doğan Barış ve Ümitler yirmi yıl sonrasının kurbanları olarak yetiştirmek istemiyorsa bu kirli savaş üzerinden saltanat sürenlere gereken yanıtı derhal vermelidir.
Çözüm birkaç ay içinde yeniden önümüze konacak sandıktadır.